Hafta
içi İstanbul’un Anadolu yakasında bir AVM’deki aşevinde yemekteydik. Nerede
olursam olayım çalışanlara hâl hatır sorar onlarla söyleşirim fırsat oldukça. Çalışanların
hepsi, arı gibi gençler… Masadan masaya koşmaktalar. Yemek yiyenler; kalkıp
gidince ivedilikle masalardaki çatal, bıçaklar ve boş tabakları kaldırıyorlar. Kullanılmış
peçeteler, ıslak mendiller tabakların içine dolduruluyor el çabukluğuyla.
Masalar
boşalıp iş bitince ceplerinden telefonları çıkartıp dalıyorlar sanal dünyanın
derinliklerine. Yeni bir müşteri gelinceye dek telefonlarını ellerinden
bırakmıyorlar. Yeni bir müşteri, kapıdan girdiğinde hemen telefonlar ceplere
sokulup gelen kişi ya da kişiler karşılanıyor. Hemen masalara kâğıttan küçük
örtüler konup üstlerine çatal ve bıçakları yerleştiriyorlar. Bu iş bittikten
sonra bir adım geri çekilip gelenlerin ne yiyeceğini soruyorlar. Yemek
istekleri, çalışanların ellerindeki elektronik aygıta yazılıyor. Az sonra
yemekler, çalışanların elbirliğiyle getiriliyor. İçecekler, masaya özenle yerleştiriliyor.
Yemeğimizi
yedik. Sıra çay içmeye geldi. Çalışan: “Bir isteğiniz var mı ağabey?” diye
sordu. Ben de: “Çay ısmarlarsan içeriz.” dedim. “Ağabeyimin emri olur.” diyerek
kanatlanıp uçtu sanki. Çok geçmeden çaylarımızı getirdi genç adam. Ona, nereli
olduğunu sordum. “Gaziantep… Şahin Bey… Şahin Bey’le Şehit Kâmil yan yana…”
dedi.
“Şahin
Bey kim?” diye sordum.
Düşündü
kısa süre, sonrasında yanıtladı beni: “Tam olarak bilmiyorum, ama büyük bir ağa
olabilir.” dedi.
Öğrenimini
sorunca liseyi bitirdiğini öğrendim. Şahin Bey’in kim olduğunu bilmemesine
üzüldüğümü anladı yüzümden. “Ağabey ben Gaziantep’te doğup büyüdüm, ancak
kökenim Şanlıurfa-Birecik. Zaten depremden sonra ailem, Birecik’e taşındı.” dedi
durumu kurtarmak için. Böyle deyince Şanlıurfa ile ilgili sorumu yönelttim ona.
Ne yazık ki atalarının yıllarca yaşadığı toprakların tarihine de yabancı…
Konuşmalarımız,
diğer çalışanların ilgisini çekmiş olacak ki iki çalışan daha yanımıza
yaklaştı. Bir önde, diğeri utangaç ve çekingen arkada. Aslında uyanık… Soru sormamdan
korktuğu belli olmakta duruşundan, ancak merak da etmekte konuşmamızı. Birecikli
çalışan, bana gülümseyen arkadaşını göstererek: “Buna sor bakalım, biliyor mu?”
dedi.
Gülümseyen
çalışan Muş-Malazgirtli… “Muş’u düşman işgalinden kim kurtardı?” diye sordum.
Güldü: “Bilmiyorum, Muş, düşmanlar tarafından işgal mi edilmiş? Gerçi ben
Malazgirtliyim, Muş’u bilemem.” diye yanıtladı beni. Bu yanıttan sonra
söylenecek bir şey yok!
İki
lise mezunu genç, kendi yöresel tarihini bilmiyor. Demek ki Kurtuluş Savaşı ve yerel
tarih ne okullarda doğru düzgün öğretilmiş ne mahalle kahvelerinde konuşulmuş
ne de ailelerde anlatılmış. Neden?
İlk
çalışanın, Şahin Bey’i “ağa” sanması çok önemli. Çünkü gencin yaşadığı bölgede
güç demek, ağa demek. Bir şey yapılırsa ağa yapar. Bir yere, birinin adı verilmişse
ağadan başkası olamaz ona göre. Çünkü bilinçaltına derince işlenmiş feodalite,
ağalık düzeni.
Bir
toplumun gençlerinin ulusunun kahramanlarını tanımaması çok acıklı bir durum. Doğup
büyüdüğü topraklardaki halkın yiğitliğini, yurtseverliğini, yaşamak için
yaptığı savaşları bilmemesi kabul edilir bir şey mi? Gaziantep, Şanlıurfa gibi
kahramanlık destanları yaratıp yazmış kentlerimizde doğup büyüyenlerin
dedelerinin başarılarıyla gurur duymaması çok acı. Yalnızca Gaziantepliler,
Şanlıurfalılar mı bilecek bu kentlerin tarihini? Doğaldır ki hayır! Tüm Türkiye
bilecek bu kentlerimizin tarihini, kahramanlıklarını.
Milli
Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, çıkmış TBMM kürsüsüne kendisinin sivil toplum örgütü
olarak gördüğü tarikat ve cemaatlerle işbirliği yaptığını söylüyor. Bunun da Güneydoğu’daki
gençlerin PKK’ya katılımını engellediğini söylemekte. Ah Milli Eğitim’im ah,
sen kimlerin eline düşmüşsün? MEB, öncelikle bölgedeki çocuk ve gençlere
yaşadıkları toprakların tarihini öğretsin. Bir ülkeye aidiyet, tarih bilinciyle
olur. İslam’da olmayan tarikat ve cemaatlere güç katacağına, Türkiye’nin
tarihini öğretmektir senin görevin. Tarikat ve cemaatler, toplumu ayrıştırıp
böler; tarihsel bilgiye dayalı ulus bilinci ise halkı birleştirir.
Yusuf
Tekin, TBMM’de söylediği talihsiz sözleriyle tekin biri olmadığını gösterdi.
Oturduğu koltuğun sorunluluğunu taşıyacak biri de değil.
Ey
Tekin, öncelikle sen git, çocuklarımıza ve gençlerimize Kurtuluş Savaşı
tarihimizi doğruca öğret! Bak bakalım bu bilinci kazanmış biri, dağa çıkar mı? Halkımızın
tarikat ve cemaatlerin safsatalarını öğrenmeye gereksinimi yok! Şunu da
anımsatayım Yusuf Tekin, tarikat ve cemaat liderlerinin de feodal ağalardan
farkı bulunmamakta. Her ikisi de feodalitenin tarihin çöplüğünde olması gereken
halkın sırtındaki asalaklar. Sanıyorum öncelikle senin Türk tarihini öğrenmen
gerek!
Adil
Hacıömeroğlu
24
Aralık 2023
Din birdir. Uygulamalardaki farklılıklar insanları da ayrıştırır maalesef. Zaten hiç bir konuda bir araya gelemeyen halkımızın içine bir tefrika konusu daha sokmaya gerek yoktur. Cemaatler aynı kutsal kitaptan besledikleri halde bin parçaya bölünmüştür. Bunu bir de okullara sokmak kesinlikle yanlıştır. Kaç tane Afganlı ile tanıştıysam, başlarına gelen her sıkıntının dini ayrışmalardan (yobazlık) geldiğini söylüyorlardı. Ve hepsi Müslüman oldukları halde birbirlerine karşı son derece acımasızlarmış. Aklın yolu bir, denenmişleri tekrar deneye gerek yok derler...
YanıtlaSilBazen tarihin gerçekliğini bildiği halde yok sayanları/ karalayanları anlamak mümkün değil!!!
YanıtlaSil“Bir insanın dini aklıdır.Aklı olmayanın dini olmaz’ diye buyurmuş Peygamber Efendimiz (sav)
Rabbim ; “Oku” diye buyurmuş yüce kitabımızda..
Aklı ile, ruhu ile, ömrünü okumaya, cahil kalmış halkı eğitmeye, öğretmeye , çağdaşlaşma adımları atarak,
İmanı ile;
Vatan sevgisi ile ömrünü milletinine adayan bir Lider Mustafa Kemal Atatürk..
Bu toprakları bize emanet eden;
Başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve yol arkadaşlarına sonsuz teşekkürler..
Hepsi vatan aşkını ve tam bağımsızlığı her şeyin önünde gördü. Mallarından, mülklerinden, işlerinden, güçlerinden, makamlarından, mevkilerinden, ailelerinden ve hatta kendi hayatlarından vazgeçme pahasına Mustafa Kemal’in ardına dizilip istiklal mücadelesine koştular.
Ne Mustafa Kemal olmasa bu mücadele bu denli başarılı olabilirdi, ne de o kahramanlar olmasa bugün bizler bu vatanda hür yaşayabilirdik.
İşte tam da bu nedenle o kahramanları anlamak, anlatmak ve anmak gerekir. Onların bu vatan için neler yaptıklarını, nelerden vazgeçtiklerini, neleri feda ettiklerini unutursak onları o zaman öldürmüş oluruz.Gaziantep’ li Şahin beyi , Mustafa Necati bey’ i, Rıfat Börekçi’ yi Tunalı Hilmi bey”i daha nice kahramanlarımıza vefa borcumuzu anarak , yaşatmalı ödemeye çalışmalıyız.Hocam bizlere her gün tarihin sayfalarından yaprakları aktarıp bilgilendirdiğiniz için var olunuz .Saygılarımla .Fulya Kırımoğlu🙏🏻👩📕📚📖
Acı olan "Bak an" teröristlerin dağa çıkmasını Cemaatler önlüyor derken, bütün Öğretmenleri terörist yetiştiren insanlar olarak komumlandırıyor. Bunu bilinçli yapmış ise vay halimize.
YanıtlaSilÜlke bitmiş ağlayanımız yok. SİHA'yla, bilmem ne uçağıyla övünüyoruz sadece.
YanıtlaSilCahilin gencinide,yetişkininide suçlayamıyorum. Çünkü onlar,bizim eserimiz.
YanıtlaSil