ALFRED RÜSTEM BEY


         Ahmet (Alfred) Rüstem Bey… Asıl adı, Alfred Bilinsky… Polonya ve İngiliz kökenli bir Osmanlı diplomatı… 18 Nisan 1862 Midilli doğumlu… Osmanlı Devleti’nin Washington büyükelçiliğini yaptı. Bu sırada ABD’de, Ermeni Kırımı konusundaki yayınlara karşı verdiği şiddetli tepki nedeniyle istenmeyen adam ilan edildi. Rüstem Bey, ABD’nin bu tavrı karşısında diplomatik kariyerinden vazgeçerek bu ülkeyi terk etti. Diplomatlık döneminde yararlı hizmetleri oldu.

         Mondros’tan sonra Anadolu’da örgütlenen ulusal direniş hareketinde etkin görev aldı. Adana Vilayeti Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’ne girdi. Çağrılı olmamasına karşın Sivas Kongresi’ne katıldı. Atatürk’ün dış politika danışmanı oldu. Birçok konuda yararlı işler yaptı.

         Sivas Kongresi’nden sonra Atatürk’le Ankara’ya geldi. Meclisi Mebusan seçimlerinde Ankara milletvekili seçildi. Ankara’da toplanan ilk Meclis’e katıldı. 11 Mayıs 1920’de, Nemrut Mustafa divanının idam kararı verdiği aralarında Atatürk’ün de bulunduğu yedi kişiden biriydi.

         Peki, yurtseverliği tartışılmaz Ahmet Rüstem Bey, ne oldu da birden ortalıktan yitip gitti. Kurtuluş Savaşı’mız ve sonrasında neden görünmedi?

         27 Aralık 1919’da Atatürk liderliğindeki Temsil Heyeti Ankara’ya geldi. Yaşam koşulları çok kötüydü. Parasızlık en büyük sorun… Çoğu zaman bir tencere yemek bile pişirmek olanaksızdı. Günlerce yedikleri çorba ve bulgur pilavı. Dr. Refik Saydam Bey, “Yeterli kalori alamıyoruz.” diyerek ara sıra bu durumdan yakınmakta. Ekmekçiye borçları çoğalmıştı. Ankara’ya, vatanı kurtarmak için gelen öncülerin en büyük sorunlarından biri beslenme.

         Bir gün, Ankara Müftüsü Börekçizade Rıfat Efendi Mustafa Kemal Paşa’nın ziyaretine gelir. Esnaftan topladığı bin lirayı getirip teslim eder Atatürk’e. O da para işinden sorumlu Mahzar Müfit Kansu’ya verir bin lirayı. O günün koşullarında çok büyük para, bin lira. Hele de ekmek alacak paraları bile olmayanlar için.

         Günlerdir doğru düzgün yemek yiyemeyen Atatürk ve arkadaşlarına, Mahzar Müfit Bey bir güzellik yapmak ister. Çorba ve bulgur pilavına, pirzola, helva ekler akşam yemeğinde. Bundan yalnızca Atatürk’ün haberi vardı.

         Masaya oturulur. Pirzola yendikten sonra Ahmet Rüstem Bey, sigarasını yakar.

         “Paşa: Acele etme Rüstem Bey, pirzoladan başka daha neler var? Bugün fevkalade! dedi.

         Rüstem Bey: Sizden müsaade almaksızın sigara içmeyi muvafıkı adab ve muaşeret görmeyerek bu ihtarda bulunuyorsunuz; halbuki yemek arasında sigara içilmesine siz ne vakitten beridir müsaade ettiniz ve hep içilmekte iken, bugün neden ayrıca müsaade almaya lüzum görüyorsunuz? Cevabıyla sertlendi.

         Paşa: Canım, yemek arasında sigara içilmesini, ancak iştahımızın kapanarak, az yemek yememiz için usul ittihaz etmiştik. Bugün ise etten başka helvamız da var, onun için sigara ile iştaha kapanmaması için, sigara içmekte acele etmeyiniz, dedim, cevabıyla şakada bulundu.

         Rüstem Bey, bu cevapla iktifa etmeyerek hiddetle sofradan kalktı, gitti. (Mazhar Müfit Kansu, Erzurum’dan Ölümüne Kadar Atatürk’le Beraber, II. Cilt, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 2. Baskı, sf. 509)” 

        Savaş alanlarında yokluğa çorba ve bulgur pilavı yemeye alışmış Mustafa Kemal Paşa; sofrasında ender olarak pirzola ve helvayı görünce bunu büyük bir toy olarak görüyor. Bunun karşısında da sevincini de saklayamıyor.

         Rüstem Bey, işi uzatıp küser. Atatürk’ü düelloya çağırır.  Bir dost sofrasında ulusal bir kutlu dava için yola çıkmış ve yazgı birliği yapmış arkadaşların olduğu masada, hem de kurtuluş savaşımının önderinin yaptığı bir şakayı kaldıramıyor. Kibri, onu çocukça bir hesaplaşmaya sürüklüyor.

         Atatürk, Rüstem Bey’in düello isteğini, “Frenk işi” diye reddetti. Hatta olacaksa süpürge sapıyla düello edilmesini söyleyerek işi, şakaya vurdu. Ahmet Rüstem Bey, milletvekilliğinden ayrılarak İstanbul’a gitti. Ne geçinecek bir aylığı ne de malı mülkü vardı. Ona ayda yüz elli lira aylık bağlandı, Kurtuluş Savaşı’nı gazetelere yazı yazarak anlatsın diye. 

        Anlamsız bir kibir, bir yurtseveri ne duruma düşürdü. Gönül verdiği Anadolu hareketinden koptu. Dünyada emperyalizme karşı kazanılan ilk Kurtuluş Savaşı’nın onurlu bir öncüsü olama fırsatını kibrine feda etti. Usuyla değil, duygularıyla davrandı. Kibri; usunu, düşüncesini, ülküsünü yendi. Günümüzde de kibrinin tutsağı olanlar yok mu?

         Rüstem Bey, tarihe Atatürk’ü ilk ve tek düelloya çağıran kişi olarak tarihe geçti. Atatürk, onun her türlü tehlikeye karşı Anadolu hareketine katılmasını çok değerli buldu. Bu yürekliliği için ona, aylık bağlattı. Arkadaşını terk etmedi, onun el aleme muhtaç olmasını istemedi. Demek ki Atatürk olmak, çok kolay değilmiş!

                                                                                Adil Hacıömeroğlu

                                                                                11 Mayıs 2023

        

        

 

 

1 yorum:

  1. Tarihteki büyük şahsiyetlerin tamamına yakınının hayatları okunup incelendiğinde, kişisel konularda bağışlayıcı, davalarını sekteye uğratacak durumlarda ise tavizsiz ve cezalandırıcı oldukları görülür. Bu sebeple bu kişileri, "büyük adam" vasıflarından ayırarak sıradan bir birey gözüyle inceleyenler ya "çok yumuşak bir kişilik" övgüsü yarışına girerler ya da bu büyük insanları despotluk, şiddet sevicilik ve diktatörlükle itham ederler. Mühim olan bu insanların varlığında görülen çeşitli tavırlar veya bizatihi dış görünüşleri değildir, onların tarihte ne yönde etki ettikleridir. Bu büyük adamların zaferi, her zaman egemenlerin kaybı ve mutsuzluğu olmuştur. Akılda tutulması gereken bu değişmez, kadim insanlık yasasıdır.

    YanıtlaSil