OKULDA YANARAK ÖLEN KÖY ENSTİTÜLÜ


         Elimdeki kitap, Gülten Başol’un Aydınlanmanın Neferleri Köy Enstitülü Öğretmenlerim… Kitap, köy enstitülü öğretmenlerin anılarından oluşmakta. Anıların hepsi çok güzel… Anılar; okuyanları uzun, heyecanlı, güzel bir yurt gezisine çıkarmakta. Cumhuriyet’le başlayan eğitim, gelişme, aydınlanma, yoksullukla savaşma seferberliğimizin özeti sanki.

         Cumhuriyet kurucuları; halkımızın yoksulluğun, yoksunluğun, geriliğin, bir yana itilmiş köylülüğün, açlığın, sonu gelmez salgınların, karasabana tutsaklığın, bilimden habersizliğin, feodalitenin baskıcılığından kurtarılması için büyük bir seferberlik başlattı birçok alanda.

         Cumhuriyet kurulduğunda, halkımızın yüzde sekseni köylerde yaşamaktaydı. Kırk bine yakın köyümüz vardı. Neredeyse hiçbirinde okul yoktu. Köylerimizdeki okuma yazma oranı, yüzde beşin altındaydı. Kadınlarda ise okur yazarlık yüzde bir bile değildi. Öncelik, kadınıyla erkeğiyle halkımızı okur yazar yapmaktı. Yüz yıllardır süren kara yazgının karabasana dönüştüğü bir toplumu çağa uygun bir biçimde dönüştürmekti. Çünkü tam bağımsızlığı korumanın yolu; bilinçli kitlelerle olabilirdi; bu da sağlıklı, sağlam, üretken, bilimsel ve ulusal bir eğitimden geçmekteydi.

         Köyleri, Cumhuriyet aydınlığıyla buluşturacak yolu ve yöntemi ulusal olanaklarımızla bulduk. Tamamen bizim olan köy enstitüleri kuruldu. Yirmi bir köy enstitüsü, her bölgemize hızla yayıldı. Bu yolla eğitimde bölgesel eşitlik de sağlanmış oldu. Bu okullara, köy çocukları alınmaktaydı. Enstitüler, “yaparak, yaşayarak” öğrencilerini eğitmekteydi. Bu yolla kuram, yaşamla birleşiyordu. Bu eğitimi kolaylaştırmaktaydı.

         Köy enstitülü öğretmenlerin en büyük ülküsü, köylerin aydınlanıp kalkınmasıydı. Kendileri de köy çocukları olduklarından köylünün dilini, onların sorunlarını iyi biliyorlardı. Köylerimizdeki okullaşma hızla arttı. Köylümüzün okur yazarlık oranı arttı. Enstitülü öğretmenlerin öncülüğünde köylerin birçok sorunu çözülmeye başlandı. Burada halkımızın geleneksel çalışma biçimi olan imeceden yararlanıldı. Elbirliğiyle zor işler, kolaylaştı. Bu, toplumsal dayanışmayı da güçlendirdi.

         Köy enstitülü öğretmenlerin en büyük özelliği; dürüst, özverili ve Cumhuriyet ülküsüyle dolu olmalarıydı. Bireysel kurtuluşu değil, toplumsal kurtuluşu amaçlamışlardı. Kamu mallarını ve çıkarlarını korumak, onlar için kutsal bir görevdi. Halkın çıkarı, her şeyin üstündeydi. Kamu malını korumamak, bağışlanmaz bir suçtu.

         Kitapta, Çifteler Köy Enstitüsü mezunu (1944) Mustafa Demirci’nin anlattıklarından: “Hamza Kesmen de bizim İshaklı’dandı. Çifteler Köy Enstitüsünü bitirmişti. Köyde öğretmenlik yaparken temizlik muayenesi yapıyor. Öğrenciler bitli, sirkeli… Bitli bir kız öğrencinin saçını kesiyor ve annesinin saçını iyi taramasını tembih ediyor. Kız öğrenci evine gidince, saçı kesilmiş diye evde kıyamet kopuyor. Köylü bu yüzden okulu yakıyor. Okulun yandığını gören öğretmen, ‘Eyvah, kooperatifin parası içeride’ diye okula giriyor, ama çıkamıyor ve yanarak ölüyor. Eşi Fatma da hamile, yangının dehşetinden korkuyor ve çocuğunu sakat olarak doğuruyor. Benim duyduğum ve bildiğim bu. Şimdi o köyün okulunun adı Hamza Kesmen İlkokuludur. Afyon’un Çıkrık köyünde… Cehalet böyle bir şeydir. Gülten Başol, Aydınlanmanın Neferleri, Köy Enstitülü Öğretmenlerim, Kaynak Yayınları, 1. Basım, 1 Nisan 2016, sf. 122)”

         Yukarıda görüldüğü gibi Köy Enstitülü Öğretmen Hamza Kesmen, öğrencilerden kuruş kuruş toplanan okul kooperatifinin paralarını kurtarmak için canını veriyor. Ona göre köylünün alınteri olan üç beş kuruş çok değerliydi. Bu para, kamunundu. Onu korumak da kooperatiften sorumlu Öğretmen Kesmen’in göreviydi. Kamucu ülküyle donanmış bir öğretmenin başına gelen bir çarpıcı anı bu.

         Bit ve uyuzla savaşmak, önemliydi. Zaten yetersiz beslenme yüzünden doğru dürüst gelişemeyen çocukların kanını emen bitin yok edilmesi, öğretmenlerin göreviydi. Bunun yolu da temizlikten geçmekteydi. Köylülerin bitle savaşımda öğretmene kızıp okulu yakmaları ise bilgisizliğin çarpıcı bir görüntüsü. Hamza Kesmenler bit, uyuz, salgın, bilgisizlik ve gerilikle savaşırken bir yandan da çok az da olsa bu tür saldırganlıklarla da savaşmaktaydılar.

         27 Aralık 1949’da ABD ile imzalanan Eğitim Anlaşmasıyla köy enstitülerinin önce içeriği boşaltıldı, amacı ortadan kaldırıldı ve sonrasında ise kapatıldılar. Ülkemizin aydınlanmasını sağlayacak olan önemli bir eğitim anlayışı, emperyalizm adına yok edildi. Yalnızca köy enstitüleri mi yok edildi? Doğaldır ki hayır! Önce tam bağımsızlığımız yok edildi. Ardından ise Cumhuriyet’le kazandığımız birçok şey…

                                                                                Adil Hacıömeroğlu

                                                                                24 Mayıs 2023

        

1 yorum:

  1. Elinize sağlık, çok önemli bir yazı olduğunu düşünüyorum. Halkımız bazen geçmişi yanlış değerlendirebiliyor. Örneğin erken Cumhuriyet döneminde uçak yapıyor olmamız ülkenin toptan kalkınmış, eğitimli insanlardan oluşmuş olduğunu göstermez. Bu sebeple birkaç örnekten yola çıkıp bugünle kıyaslama yaparak ülkenin kalkınmadığını savlamak büyük bir düşünsel hata doğuruyor. İyi ki bu yanılsamayı kıran Köy Enstitülü öğretmenlerimiz var. Fakir Baykurt, Mahmut Makal, Talip Apaydın gibi...Onlarla tanıdığımız gerçek Anadolu'yu bugünkü Anadolu ile kıyasladığımızda Cumhuriyet'e, devlete ve millete duyduğumuz güven artıyor.

    YanıtlaSil