SANDIK ÖNÜMÜZDE, KARAR BİZDE


         Yarın yine sandık başındayız. Heyecan yüksek… 14 Mayıs’ta seçilemeyen 13. cumhurbaşkanı, bugün seçilecek. Dileğimiz, seçimin ülkemize hayırlı olması…

         14 Mayıs’ta seçimlere katılım rekoru kırıldı yüzde 87.04’le. Çok partili yaşama geçtik geçeli genel ve yerel seçimlere katılım oranları hep yüksek oldu. Bu da halkımızın “milli irade” dışı arayışlara karşı duruşunun önemli bir göstergesi.

         Seçimlerin yapılması, devrimci bir sürecin başlamasıyla oluyor ülkemizde. 1876’da, I. Meşrutiyet’in ilanıyla tanışıyoruz seçimle de meclisle de. 23 Aralık 1876’da Kanun-i Esasi (Anayasa) kabul ediliyor. Anayasa gereği ikili meclis sistemine geçildi. Ayan Meclisinin başkan ve üyeleri, padişahça atanıyordu. Halk tarafından seçilen meclisin adı ise Meclis-i Mebusan’dır. Bu iki meclise de Meclis-i Umumi denmekteydi.

         Ne yazık ki meclisimizin yaşamı, uzun sürmüyor. Padişah II. Abdülhamit, 93 Harbi (1877-78) yenilgisi nedeniyle Meclis-i Umumi’yi, 14 Şubat 1878’de kapatıyor. Kanunu-i Esasi de rafa kaldırılıyor.

         1908 Hürriyet Devrimi ile yeniden anayasa yürürlüğe girdi. Meclis-i Mebusan açıldı. Yapılan seçimleri liberal görüşlü Ahrar Fırkasına karşı, milliyetçi-çağdaşlaşmacı düşüncedeki İttihat ve Terakki Fırkası kazandı. Meclis, 17 Aralık 1908’de göreve başladı.

         Meclis-i Mebusan, İstanbul’un resmen işgali sonunda padişah Vahdettin tarafından 1 Nisan 1920’de dağıtılıyor. Mebusların önemli bir kısmı Ankara’ya TBMM’ye katılmak için gidiyor. Bazıları ise İngiliz işgalcilerince tutuklanarak Malta’ya sürgün ediliyor.

         Bugün sandığa gidip yöneticilerimizi kendimiz seçiyorsak bu, Atatürk ve onun kurduğu Cumhuriyet sayesindedir. Arada sırada kesintiye uğrasa da seçim süreçlerimiz, yine de sandıktan başka hiçbir çözüm uzun vadeli olmamış.

         Sandığa gidip oyumuzu atmasına atıyoruz da siyasetçiler, halkın sandıkta verdiği iletileri doğru olarak algılıyorlar mı? Siyasetçilerin sandıkta söylediklerini doğru olarak algılayan siyasetçi nedense çok az. Ölüm, ağır sağlık sorunları, askeri darbe ve kaset komploları olmadan siyasetçiler, koltuklarını terk etmiyor. Bu, demokrasimizin en çok aksayan yönlerinden. Bu halkımızın sandık sevisine en büyük darbe siyasetçilerce. Demokrasilerde halkın oyuyla gelmek de var, gitmek de. Özellikle parti yöneticileri gelmeyi biliyorlar da gitmeyi bilmiyorlar. Bu da yeni ve üretken olabilecek siyasetçilere siyaset yolunu tıkamakta. Bakarsanız tüm partilerin liderleri, gençliğe çok önem verdiklerinden söz eder. Uygulamaya baktığımızda ise bunun tam tersini görürüz. Koltuğa yapışan siyasetçi, gençlerin yolunu tıkadıkları gibi umutlarını da yok etmekteler.

         Seçimlerde başarısız olup da koltuğunu bırakan siyasetçiyi pek göremedik ne yazık ki. Bazıları, ağır yenilgilerden sonra geçici olarak ayrılıyorlar parti yönetiminden. Sonrasında nedendir bilinmez parti tabanının ısrarlarına(!) dayanamayıp yeniden koltuğa oturuyor genel başkanlar ve diğer yöneticiler.

         Yarın, demokrasi tarihimizde bir ilki yaşamanın umudunu taşımaktayım. Seçime, Cumhur ve Millet ittifakları katılmakta. Bu ittifaklara katılan partiler, nimeti de külfeti de paylaşmaları gerek. Çünkü seçim sürecinde, izlencelerinde ortak emekleri, düşünceleri, ilkeleri var. Bu nedenle seçimde yenilen ittifaka katılan partilerin genel başkanlarıyla genel merkez yöneticilerinin görevlerinden ayrılması gerek.

         Düşüncesi, izlencesi, siyasal yeterlilikleri halkın tartısına çıkmış ve beğeni görmemiş siyasetçinin koltuğu işgal etmesi “milli irade”ye saygısızlık, halkı yok sayma. Halkın yok sayıldığı bir sistemin adı, demokrasi olamaz. Önce partiler, kendi içlerinde demokrasiyi uygulamalı. Yönetiminde hanedanlığın kurulduğu bir siyasal parti, demokrat olamaz. Bu tür partilerin demokrasi gücü olduğunu söylemek de açık bir aldatmaca.

         Burada sözüm, her iki ittifakı oluşturan parti liderlerinedir. Cumhurbaşkanı adayınız, seçimi yitirdiğinde genel başkanlığı bırakacak mısınız? Bırakıp da gelecek kuşaklara demokrasi örneği oluşturmak istiyor musunuz? Yoksa yenilginize türlü gerekçeler uydurup koltuklarınıza yapışacak mısınız?

         Evet, yarın sandıklarda tüm siyasetçiler, bir demokrasi sınavında. Bakalım kimler sınavı geçer, kimler geçemez. Yurtseverliğin de demokratlığın da ölçüsü, koltuğa yapışmamak. Yarın akşam sandıklar açıldığında göreceğiz gerçekten yurdunu, ulusunu, gençliği demokrasiyi düşünen liderleri.

                                                                                Adil Hacıömeroğlu

                                                                                27 Mayıs 2023

 

3 yorum:

  1. Seçimler ülkemize hayırlı olsun
    İsmail Gökçe
    Denizli

    YanıtlaSil
  2. Tebrikler hepsine katılıyorum...

    YanıtlaSil
  3. 2 dönemden fazla ülke yönetmek çok fazla. Zaten insan sadece ülkeyi yönetmeye dünyaya gelmez diye düşünüyorum. Hayatı yaşarken edindiği bilgi ve tecrübeleri memleketinin faydasına sunar. Yani insanlar fani, devlet bakidir...

    YanıtlaSil