ALAŞEHİR’DE BÜYÜK İNSAN KIRIMI


        Alaşehir, 24 Haziran 1920’de Yunanlılarca işgal edildi. Bu tarihe dek Alaşehir, çevrenin en güvenli yerlerinden biri olarak görülmekteydi. Bu nedenle işgale uğrayan çevre il, ilçe ve köylerden kaçanlar buraya sığınmaktaydılar.

        “Alaşehir Kaymakamı Bezmi Nusret (Kaygusuz) Bey, Yunan zulmünden kaçanların Alaşehir’de toplandıklarını, şehrin nüfusunun bu sebeple günden güne arttığını, Yunanlıların Manisa ve Turgutlu’da tutuklamak istedikleri kimselerin Fransız Birliği kumandanının yardımıyla Alaşehir’e naklolunduğunu söylemektedir.

        22 Haziran 1920’de Milne Hattı’nda umumi bir taarruza geçen Yunanlılar üç koldan ilerlemeye başladılar. Yunan birlikleri Alaşehir’e kadar ilerlemiş ve birkaç Yunan uçağı Alaşehir’in doğu taraflarını bombalamıştır. 24 Haziran 1920’de Alaşehir’in işgal edileceğinin anlaşılması üzerine büyük bir göç başlamıştır. Bundan sonraki gelişmeleri Bezmi Nusret Kaygusuz şöyle anlatmaktadır:

        ‘Halk derhal vaziyetten haberdar oldu ve akın başladı. Kimi şimendifere koştu; kimi yaya olarak Eşme yolunu tuttu. Ağıllı Boğazı’nda kadın erkeğini arıyor, baba çocuğunu taşıyordu. Malını düşünen kimse yoktu. Dini kitaplarda tasvir edilen mahşer günü ancak bu dehşette olabilir. Koca bir şehir harekete gelmiş, taşı ve toprağı dahi yürüyordu. Atımı ve silahımı aldım. Fişenklikleri belime ve boynuma doladım. Üstümdeki elbiseden başka her şeyi orada düşmana bıraktım… Hapishanedekileri salıverdim ve onlara jandarma deposundaki cephane ve silahları aldırdım… şehir boşalmış bir vaziyette idi. Yalnız Rumlar evlerine saklanmışlardı. Millî Mücadele’ye hep birden katılan Alaşehir’in fedakâr evlatları Yunan’a tabi olmamak için evlerini, her şeylerini feda ederek, aynı fedakârlıkla yine hep birden dahile çekiliyorlardı. Yalnız İdadi Mektebi muallimlerinden birisi ve İnegöl Nahiye Müdürü ve daha beş-on kişi kasabada kaldılar.’

        Alaşehir halkının büyük bir kısmı bu göçte, Afyon’dan Antalya’ya gitmiştir. 14 Temmuz 1920’de Antalya’ya giden Bezmi Nusret Kaygusuz, burada Alaşehir halkının dörtte birini bulduğunu söylemektedir. (Mustafa Turan, Yunan Mezalimi İzmir, Aydın, Manisa, Denizli 1919-1923, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara-2018, 4.Baskı, sf. 202-203)”

        Alaşehir’de, Yunan işgali iki yıldan fazla sürdü. Bu süre içinde Yunan askerleriyle yerli Rumlar, Türklere akla hayale gelmez eziyetler uyguladılar. 26 Ağustos’ta başlayan Büyük Taarruz’la işgalciler, korkuya kapıldı. Yunanlıların kaçarken yaptıkları mezalimin en büyüğü Alaşehir’de görüldü. 30 Ağustos’ta ilçenin ileri gelenleri tutuklandı. Yunanlılar ve Rumlar, kenti yağmalamaya başladılar.

        İşgalciler, Mehmetçik karşısında tutunamayıp geri çekilirken önündeki her şeyi yakıp yıkmaya, öldürmeye, yağmalamaya, yok etmeye girişti. Alaşehir, Yunanlılarca tamamen yakıldı. İlçeye bağlı köylerin bir kısmı halkıyla yakılarak birçok yurttaşımız öldürüldü.

        “3 Eylül 1922’de Alaşehir’e gelen bir Yunan subayı şehrin ileri gelenlerine, şehri yakmak üzere bir yangın taburunun gelmekte olduğunu ve herkesin başının çaresine bakmasını söylemiştir. 4 Eylül 1922 günü Alaşehir tamamen abluka edilerek birkaç yerden birden yangın çıkarılmıştır. İki gün süren yangını yerli Rumlardan Diyamandapolis ve arkadaşları idare etmişlerdir. Bazı Ermeniler de yangında görev almışlardır.

        Yunanlılar, şehrin bütün sularını kestikten sonra gaz ve benzin dökerek şehri ateşlemişlerdir. Yangın müfrezesi yangın bombalarıyla yangının genişlemesine çalışmıştır. Yangını söndürmek isteyenler kurşunlanmışlardır.

        Yangından kaçmak isteyenler, üzerlerine kurşun ve bombalar atılmak suretiyle öldürülmüşlerdir. Bazıları ateşe atılarak yakılmışlardır. Taşçı Mehmet Usta ateşe atılarak yakıldığı gibi eşi Emine’nin memesi oyularak içine barut doldurularak ateşlemek gibi zulümler yapmışlardır.

        Alaşehir yangını şehre giren Türk ordusu tarafından söndürülmüştür. Yunanlılar ile yerli Rumlar, Alaşehir yangınında 600 kişiyi öldürmüşlerdir. Köylerde ve şehirde 200’den fazla yanmış ceset bulunmuştur. Uşak’ta kâfi derecede vakit bulamayan Tahrip Taburu, Alaşehir’i son akçesine kadar soyduktan sonra son evine kadar yakmıştır. Tahrip Taburu giderken de 300 Türk çocuğunu öldürmüştür. Pek çok kimse zulümlerden dolayı Anadolu’nun muhtelif yerlerine göç etmiştir. (Aynı yapıt, sf. 204)”

        Yunanlılar, Afyon’un Türk ordusunun eline geçmesiyle Alaşehir’in ileri gelenlerinden yirmi kişiyi tutuklayıp sürdüler. Yüz elli kadar kadın ve kızı yanlarında götürdüler. Üç yüz kadını istasyona götürülürken bir Yunan bölüğünce kurşunlandı. Kadınların çoğu öldü, sekseni dağlara kaçarak kurtuldu.

        “İstasyonda Yunanlılar tarafından yakılan bir evin içerisinde 30 ceset bulunmuştur. Yunan askerleri iki çocuğun bacaklarını ayırarak ateşe atmışlardır. Kızının namusunu korumaya çalışan Alioğlu Hacı Mehmet öldürülmüştür.

        Yerli ve yabancı basın mensuplarından oluşan heyetin incelemelerine göre: 4.000 haneli Alaşehir’de ancak yüz ev kalmıştır. Ayrıca 10 dükkân, 10 cami, 20 mescit, istasyon binası ve 22 köyün evleri yakılmıştır. Bu köyler halkının büyük bir kısmı öldürülmüş, bunlardan kurtulabilen 50 yaralı tedaviye alınmıştır.

        Beynelmilel Salib-i Ahmer ve Himaye-i Eftal Birliği adına incelemelerde bulunan delegelerin raporuna göre: Alaşehir’de 4.500 evden 4.350’si tamamıyla yakılmış, 11.500 nüfustan 400’ü 14 yaşından küçük olmak üzere 8500 kişi kalmıştır. Bir bağda 100 genç defnedilmiştir. Bir Akşehirli de 10.000 nüfustan 5.000 kişi kaldığını, 3.000’den fazla kişinin açıkta kaldığını belirtmiştir.

        Alaşehir’den göç edenlerin çoğu geri dönmediğinden kayıpların miktarı tam olarak tespit edilememiştir. (Aynı yapıt, sf. 205)” Farklı kurumların ve kişilerin verdiği sayılar hemen hemen birbirine yakın. Bundan da anlaşılmaktadır ki, Alaşehir büyük bir insan kırımı yaşadı. Bu kırıma, kendini uygar(!) dünya olarak gören emperyalistlerin göz yumması insanlık adına utanç verici.

        “Alaşehir ve civarını gezen Mehmet Emin (Yurdakul) Bey, burada yapılan Yunan mezalimi hakkında, “Yalnız şu Alaşehir ile Uşak’ı görmek, düşman zulmünün dehşetini anlamak için kafidir.” demiştir.

        Falih Rıfkı (Atay) da ‘Alaşehir Anadolu’nun bütün şehirlerinden daha ziyade yandı ve onun faciasını dinleyen adam, uzun müddet Manisa, Kasaba ve Salihli isimlerini unutuyor.’ demek suretiyle Alaşehir’de yapılan mezalimin büyüklüğünü ifade etmiştir. (Aynı yapıt, sf. 205)” Bu sözlerden de anlaşılıyor ki Alaşehir’deki insan kıyımının, ekonomik zararın ölçüsü belli değil. İşgalciler, büyük bir dehşet sahnesi yaratmışlar burada.

        Tarih, iyi bilinmeli ve ondan ders alınmalı. Tarihi olaylar bir intikam aracına dönüştürülmemeli. Ancak yaşananlar da unutulmamalı. Kalkınmış, her alanda gelişmiş bir ülkeyi oluşturalım. Çağcıl uygarlığın üstüne çıkalım ki emperyalistlere yem olmayalım.

                                                               Adil Hacıömeroğlu

                                                               26 Haziran 2023

1 yorum:

  1. Ey, yanmış tarlası üstünde beyaz sakalını yolan ihtiyar; Ey evladının mezar taşından başına yastık yapan ana; ey, geceleri, onlarla birlikte uluyan aç çocuk; ey bekareti iğrenç bir yara halinde kanayan genç kız , Allah cümlenizi bizim düşenimiz dertten masûn eylesin!
    Yakup Kadri'nin anısına saygıyla....

    YanıtlaSil