Dün akşam 30 Ağustos İlkokulu, 1-C sınıfının okuma
bayramındaydık. Niye mi gittim okuma bayramına?
Eşim de aynı okulda öğretmen. Üçüncü sınıfı okutmakta.
Sınıfında, Ege Yıldırım adlı bir öğrenci var. Kimilerine göre uyumsuz biri.
Ancak bana göre çevresinde fark edilmek isteyen bir zeki çocuk. Aslında ona
üstün yetenekli, diyebiliriz. Oturup konuştuğunuzda onun farklı biri olduğunu
kolayca anlıyorsunuz. Yaşının üstünde bir kavrayışı, anlayışı var. Önemli olan,
onun yeteneğini, becerilerini fark etmekte.
Ege, birinci sınıfın ikinci dönemindeydi sanırım. Ondan
herkesin yakındığı bir zamandı. Eşim, herkesin yakındığı bu çocukla tanışmamı
istedi. Bir gün annesi ve kız kardeşiyle okullarının yakınındaki bir çay
bahçesinde buluştuk. Onunla epey söyleştik. Ortak bir dil bulmuştuk anlaşmamızı
sağlayan. Annesi İlknur Hanım çok kaygılıydı. Çocuğunu savunmak için çoğu zaman
zorlukla karşılaşmaktaydı. Derdini de anlatabildiği söylenemezdi. Ona, oğluyla
gurur duymasını söyledim. “Ege’nin anlayışa gereksinimi var. Ona hoşgörü gerek.
Bir de yeteneklerini takdir etmeli.” dedim.
Akşama doğru Ege’nin babası da bize katıldı. Yemeğe gitmiştik
çay bahçesinden. Her çocuğun ufak tefek sorunları olabileceğini anlattım
onlara. Bazı sorunların nasıl çözüleceğini konuştuk. Bu konuşmalarımıza ailenin
en küçüğü Güneş de zaman zaman kulak misafiri oldu. Çoğu zaman da oynadı bolca.
Kırk yıllık tanışıyor muşuz gibi ikide bir bana sarılmaktaydı küçük kız.
Zaman geçti, Güneş büyüdü ve okula başladı. O da ağabeyi gibi
devinimli. Birinci sınıfın sonuna geldi. Okuma bayramları olacakmış. Okulda
eşimi görünce: “Okuma bayramında ikinizi bekliyorum. Eğer ikinizi görmezsem
karşımda, hiçbir şey yapmam sahnede, ona göre.” diyerek eşimi de beni de
çağırdı okuma bayramlarına. Buyruk büyük yerden gelmişti, katılmamak olmazdı bu
çağrıya. Ben de gideyim, dedim. Güneş’in ışığında aydınlanıp sıcağında ısınıyım.
Onun sınıfça kutladıkları etkinliklerine tanık olmak için gittim. Kapıda annesi
İlknur Hanım karşıladı bizi tüm içtenliği ve sıcaklığıyla. Oturduk yerimize
Atacan’la. Eşim, bizden önce gelmiş.
Biz, salona girer girmez bayram başladı saygı duruşu ve
İstiklal Marşı ile. Yerimize oturduğumuz anda çocuklar, becerileriyle sahnedeydi.
Etkinlikte yok, yok! Çocukların hepsi birbirinden güzel ve yetenekli. İnsan
yavrusunu, izlemeye doyamıyor insan.
Giysiler bu akşama özgü… Kimi etkinliklere göre değişiyor
giysiler. Her etkinliğe çocukların ciddiyeti ve içtenliği damgasını vurmakta. Çocuklar,
henüz yalanı, ikiyüzlülüğü öğrenmediklerinden üstlendikleri görevleri
önemsemekteler. Görev ciddiyeti üst düzeyde… Heyecanları da var doğal olarak.
Velilerin çoğu, anneler… Arada babalar da bulunmakta izleyici koltuklarında.
Annelerin heyecanı çocuklarından çok. Bazıları fotoğraf çekmeye odaklandıklarından
çocuklarını izleyemiyorlar bile.
Andımız okundu topluca. Biz Atatürk Çocuklarıyız’ı söylemek öğrencilere
çok yakıştı. Barış Manço şarkıları renk kattı etkinliğe. Müzisyenlerimizin daha
çok çocuk şarkısı bestelemeleri gerek. Bu alanın sanatsal varsıllığa gereksinimi
var.
Trampet gösterisi, yirmi dokuz harfin anlatıldığı şiirler, çağdaşlaştırılmış
halk dansları güzeldi. Ayrıca İspanyol dansı, renk kattı okuma bayramına.
Güneş, her etkinlikte bize bakmakta. Her sahneden inişinde
önümüze atlayarak bize minik gösteri sundu ve atletik özelliğini gösterdi.
Ayrıca gelmemizden memnuniyetini bildirdi kendince.
Çocuklar ne yapsalar güzel ne söyleseler bir kuş cıvıltısı… Onlarla
her şey bir başka güzel… Dünyanın en güzel sözleri, sesleri, dansları onlar
için. Dünya çocuklarla güzel… Onların içtenliklerini yok etmeyen bir eğitim
sistemi ve toplumsal yaşamdır dileğimiz.
Güneş, bizi tehditle karışık çağırdı okuma bayramlarına. Biz
de onun tehdidine, pardon çağrısına uyup gittik. İyi ki de gitmişiz. Yoksa
bunca güzelliği görmemiş olacaktık.
Adil Hacıömeroğlu
6
Haziran 2023
🌻🌻🌻🌻🌷🌷🌷
YanıtlaSilEge ve Güneş şanslı çocuklar. Cevheri işleyecek sizler gibi öğretmenleri var.
YanıtlaSilBir öğretmen ve bir çocuk dünyayı değiştirebilir. Yolları aydınlık olsun.🙏😊
Şükran Balekoğlu Yamak