Birinci Dünya Savaşı’nda, Çanakkale ve Kut’ül Amare’de destansı utku kazanmamıza karşın birçok cephede Osmanlı Devleti yenildi. Özellikle Kanal, Filistin ve Suriye cephelerinde ordularımız dağıldı. Bu cephelerden ve başka savaş alanlarından birçok askerimiz düşmanca tutsak edildi. Tutsak askerlerimizin çoğu, o dönemde İngilizlerin egemenliğinde olan Mısır’daki esir kamplarına götürüldü. Ayrıca dünyanın birçok yerinde esir kampları bulunmaktaydı İtilaf devletlerinin. Bazı kamplarda, koşullar insanca olsa da bazılarında insanlık dışı davranışlar söz konusuydu.
Mısır’daki esir kamplarında bulunan Türk esirlerinin bilerek
kör edildikleri haberleri yayılmaya başlamıştı o dönemde. Bu işin de kamplarda
görevli Ermeni doktorlarca yapıldığı söylenmekteydi. Basit bir göz rahatsızlığı
için doktora giden Türk tutsakların gözleri; bu doktorlarca yanlış ilaç
verilerek, yanlış sağaltım uygulanarak ve de en kötüsü millerle gözleri oyularak
yapılmaktaydı bu iş.
“Özellikle halk arasında ve Mısır’daki kamplardan dönen
esirler arasında bu iddianın çok yaygın olduğu görülüyordu. Bu konuda bir
hatırada oldukça önemli ve ciddi suçlamalar var. Gaziantepli eski Defter-i Hakani
memurlarından Eyüp Sabri Bey’in Ankara’da, 1922 yılında Bir Esirin Hatıraları
adıyla yayımlanan kitabında, ‘Mısır’da Türk esirlerine yapılan zulüm ve
işkenceler’ etraflıca anlatılmıştır. Eyüp Sabri Bey, Mısır’da Heliopolis
kampında kaldığı sırada yaşadığı olayları anlattığı bir bölümde ‘kasten kör
etme’ olayına da değiniyor. (Cemalettin Taşkıran, Ana Ben Ölmedim I. Dünya
Savaşında Türk Esirleri, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 5. Basım, Mart
2015, sf.218)” Buradan da anlıyoruz ki esir kamplarındaki Türk askerleri, bilerek
kör ediliyor. Bu durum, savaş hukukuna da insanlık kurallarına da aykırı.
“… Bu arada biraz da Mısır’da gördüğümüz Ermeni tabiplerden
bahsedeceğim. Ve onlara şu tabiri kullanmaktan kendimi men edemeyeceğim:
Göz oyucular! Evet, bu alçaklar, insanlardan, herhalde, başka
bir tabiatta yaratılmış ve başka bir yürek taşıyan mahlukattırlar. Çünkü,
onların işlemiş oldukları bu kadar feci ve ağır cinayetler, insan olan ve insan
yüreği taşıyan mahluk kat’iyen yapamaz. Ancak onlar, yapmışlardır. Mısır’ın Abbasiye
hastanesinde ve Teller (esir kampları) derunundaki manzara-i feciiyyeyi tarif
ve tasvir edebilmek benim iktidarım haricindedir.
Yalnız bu babda, şahit olduğum hakayıkı [hakikatleri]
kaydetmekle iktifa ediyorum [yetiniyorum]. Şu asr-ı medeniyete nispetle, kurun-ı
evvel [ilkçağ] vahşeti ve kurun-ı vustanın [ortaçağın] engizisyon fecayii dahi
bu defaki Abbasiye hastanesinde Mısır’da Türk userasına yapılan cinayet ve
hıyanetlere misal olamaz. Zannederim bu denai [alçakça] işi yapanlar gerçi sırf
Ermeni tabipler olmuştur. Lakin bunlara fevkalade yüz ve selahiyet [yetki]
verilmiş olduğundan, mel’unlar hareketlerinde serbest kalmışlar ve arzuları
veçhile [istedikleri gibi] biçare ve masum evlatlarımızın, yani taht-ı esarette
bulunan bu bigünah [günahsız] askerlerimizin, bağırta bağırta gözlerini
oymuşlardır. Bu cinayetlerin mesuliyeti kime ait olacaktır? Faillerine olmakla
beraber, müsebbibin [sebep olanı] olmak itibarıyla bittab bütün İngiliz
Hükümetine ait olacağını her vicdan takdir edecektir.
Abbasiye hastanesinde Ermeni tabiplerin, ellerinde miller ve
kolları dirseklerine kadar sıvalı olduğu halde, sabahtan akşama kadar işleri
güçleri Türk askerlerine ameliyat yapmak ve onların gözlerini oyup çıkarmak
olmuştur. Birçok Mısırlı dindaşlarımızın ve umum useranın ifadelerine nazaran
bu göz ameliyatı, evvelce de vuku bulur ise de mütarekeden biraz evvel ve
bilhassa sonra, İngilizlere galibiyet gururu geldikten sonra pek ziyade
ilerlemiş olduğu anlaşıldığı gibi, bizim oraya gittiğimiz zamanlarda şiddetle
devam etmekte olduğu bizzat müşahede edilmiştir. (Aynı yapıt, sf. 219-220)” Bu
anlatımlardan anlaşıldığı üzere İngilizlerin göz yummasıyla Ermeni doktorlar,
Türk tutsakların gözlerini canlı canlı oymaktaydı. Üstelik canlarını yakmak
için gözler uyuşturulmuyor, tutsaklar bayıltılmıyor. Mehmetçiklerimiz bir
yandan kör edilirken bir yandan da işkence edilmekteydi onlara.
Esir kamplarından kaçmayı başaranlar ve salıverilenler,
askerlerimizin gözlerinin bilerek kör edildiğini anlatırlar. Bu vahşeti Atatürk
de öğrenir. Doğaldır ki Büyük Kurtarıcı, bu insanlık dışı olaya sessiz kalmaz.
“Millî mücadelenin başlarında, Mısır’daki Türk esirlerinin
İngilizlerce kasten kör edildiği haberi hem İstanbul hem Anadolu basınında yer
alır.
İstanbul düşman işgalindedir. Özellikle Konya’da halk bu
olaya tepki gösterir. Konya’da yayımlanan Öğüt gazetesi, bu olayı sarsıcı ve
çarpıcı başlıklarla duyurur…
Bunun üzerine Anadolu’nun diğer yerlerinde de İngilizlere
karşı bir husumet gelişir. Çok geçmeden, İstanbul’daki İtilaf devletleri
komutanlarından İngiliz Generali Milne’nin emriyle Konya’daki Öğüt gazetesinin
kör edilen esirler konusundaki yayınları durdurulur. Sadece yayın durdurmakla
yetinilmez, gazete de kapatılır. (Aynı yapıt, sf. 217)” Mustafa Kemal Paşa, Ankara’ya
yeni gelmiştir. Konya Valiliğinden bilgi ister. Öğüt’ün niye kapatıldığını
sorar.
Atatürk, konuyla ilgili olarak Konya Valisi Suphi Bey’e
aşağıdaki telgrafı çeker:
“17 Kanunusani [Ocak] 1336 [1920] Usera-i Osmaniyeyi [Osmanlı
esirlerini] İngilizlerin kasten kör ettiklerine dair olan neşriyatıyla [yayınıyla]
nazar-ı dikkati celbeden [dikkat çeken] Öğüt gazetesi matbaasına ve dolayısıyla
hürriyet-i matbuatımıza [basın hürriyetimize] General Milne’nin emriyle Mutelifeyn
kuvay-ı askeriyesi [İtilaf devletleri askeri kuvvetleri] tarafından vaki olan tecavüzden
[saldırıdan] mütehassıl vaziyetin [ortaya çıkan durumun] serian [ivedilikle]
hal ve neticesinin iş’arını [sonucunun bildirilmesini] rica ederiz.
Hükümetin teşebbüsatına kuvvetü’z zahr [dayanak] olmak üzere
ahali tarafından miting yapılarak şiddetle protesto edilmesi lüzumu heyet-i
merkeziyeye yazılmıştır.
Meselenin serian halline muvaffikiyet elvermez ise [sorun
ivedilikle çözülmezse] şeref ve haysiyet-i milliyenin iadesi için Kuva-yı
Milliye’nin müdahaleye mecbur kalacağının da Bab-ı Ali’ye arzını ayrıca rica
ederiz efendim. (Aynı yapıt, sf. 217-218)” Atatürk’ün bu telgrafı etkili oldu.
23 Ocak 1920’de Konya’da beş bin kişinin katıldığı bir miting yapıldı.
Atatürk’ün esir kamplarındaki insanlık dışı rezalete tepki
göstermesi üzerine Mısır basını da konuya yer verir. Mısır halkı da tepki
gösterir duruma hem de isyan ederek. Bu tepkilerden sonra savaş tutsaklarımızı
kör etme işi azalır ve giderek sona erer.
Uygarlık adına ortaya dökülüp çoğu kez bize akıl veren
İngiltere’nin savaş tutsaklarımıza yaptıkları ne uygarlıkla ne de insanlıkla
bağdaşır. Dünyadaki tüm mazlumlar adına ayağa kalkan Atatürk önderliğindeki
Türk Ulusu İngiliz emperyalistlerini yenerek dünyaya örnek oldu. Hem onların
vahşetini hem de Güneş Batmayan İmparatorluklarını sona erdirdi. Böylece
insanlık, vahşeti yendi. İşte,
Atatürk ulusunun bireyleri için gözünü budaktan sakınmayan bir yürekli Türk
evladır. Ulusunun bireylerine karşı yapılan kötülüğe karşı ayağa kalkan yürekli
bir adamdır o.
Adil Hacıömeroğlu
2
Haziran 2023
Dehşet verici, tüylerim diken diken oldu.İnsan olanın yapamayacağı akıl tutulması bir olay..İnanılır gibi değil aklım hafızam almadı. Korku filmi gibi , katliam kaç kez okudum .Sözn bittiği yer sözcük bulamıyorum.Mehmetçiklerin ruhları şad olsun Mekenları cennetolsun.🤲🏻🤲🏻🤲🏻😥😥😥Fulya Kırımoğlu
YanıtlaSilAtın bahtsızı arabaya düşer.Her türlü zor koşullara maruz kaldığı gibi,yeme içmesi kıt olduğu için vucudu bir deri,bir kemik kalır.Halbuki yarış atları bahtlıdır.Besili,özel ilgi ve ihtimam görürler.Askerin bahtsızıda esir düşer.Bahtlısı ise şehit düşer.Biz onları ölü zannederiz.Halbuki onlar diri olup,Rableri tarafından rızıklandırılırlar,özel ilgi ve ihtimam görürler.
YanıtlaSilHekimin hastalara bilerek zarar verebilme olasılığını düşünmek bile istemiyorum.Ermeni hekimler yapmış mıdır? İnanmak istemiyorum.Savas dahi olsa hiç bir hekim bu caniligi yapmaz gibime geliyor.Okurken bile çok üzüldüm.
YanıtlaSil