VARSIL GÖRÜNMEK İÇİN PARA HARCAYANLAR


         Dinlencedeyiz Mürefte’de. Gezginler için toplu konaklama yerleri az, yazlıklar çok. Yazlıkçılar, genellikle orta halli aileler… Çoğunlukla dedeler, nineler, babalar, anneler, çocuklar bir arada… Bazı ailelerin konukları da var.

         Mürefte’de eğlence yeri yok gibi Doğa ve deniz ağırlıklı bir dinlence yeri. Neredeyse günün her anında serinletici poyraz esmekte. Kuş cıvıltıları, gün boyu kesintisiz bir ezgi. Doğa henüz bozulmamış yazlıklara karşın. Ancak bu gidişe doğanın direnmesi çok zor. Yapsatçılar işbaşında. Yüz yıllık zeytin ağaçlarının yerinde yazlıklar boy vermekte hızla.

         Mürefte, bakımsız bir yer... Caddesi, sokağı, kaldırımı, ağacı bakımsız. Eski evler dökülmekte. Özellikle dar gelirlilerin yaşadığı evler içler acısı. Bazıları tarihsel yapıt...

         Yazlıklar, kıyı boyunca uzanmakta. Çoğu yerde yapılarla deniz arasındaki uzaklık, birkaç metre. Kıyı, neredeyse halka kapanmış durumda. Bundan da anlaşılıyor ki yapılaşma plansız. Bu plansızlık, belde döneminden kalma. Büyükşehir yasasıyla Mürefte, Şarköy’ün bir mahallesi oldu.

         Özellikle yazın nüfus yoğunluğu artmakta. Ancak Şarköy-Mürefte arasındaki yol, yol değil. Çok dar… Yolun sağı, solu neredeyse yazlıklarla dolu. Yolun her iki yanında ne yaya yolu var ne de bisikletin gideceği bir yer. Yürüyüş yapmak olanaksız. Sürücülerin insafına kalmış sizin yaşamda kalmanız eğer yürürseniz.

         Henüz yerli üzüm çıkmamış. Olgunlaştıklarında doğal bir toy. Zaten burası, zeytinin ve üzümün memleketi. Zeytin ve üzüm olunca da zeytinyağı ve şarap akmakta dağlardan, ovalardan şerbet gibi.

         Tarıma dayalı bir ekonomi var. Yazlıkçıların bıraktığı paradan halk çok az yararlanmakta. Dört büyük market, harcamalardan aslan payını almakta. Halktan bazıları cadde kıyılarındaki seyyar tezgâhlarında daha çok yerli ürünleri satmakta.

         Mürefte, Kurban Bayramı nedeniyle oldukça kalabalıklaştı. Her yer insan kaynamakta. Caddeler ve sokaklar taşıttan geçilmiyor. Jandarma düzenlemeye çalışıyor trafiği. Orta yerde, gelişi güzel park edilmesini önlemek için çabalamakta.

         Marketler dopdolu… Alınanlar, market sepetlerine sığmıyor. En çok gazlı içecekler, bisküvi, çikolata, işlenmiş et ürünleri göze çarpmakta. Dopdolu raflar, anında boşalmakta. “Boşalmak” sözcüğü, belki uymadı bu alışverişlere. Adeta yağmalanmakta marketler. Çekirge sürüleri raflara akın etmiş gibi. Kasa önlerinde bitmez insan sıraları. İnsan çoğu zaman sormadan edemiyor: Bu satın alınan ürünler, bayram süresi içinde nasıl tüketilecek? İnsan, fil olsa tüketemez bunca yiyeceği.

         Biz de dün akşam market alışverişlerini konuştuk kendi aramızda. Ekonomik bunalımda olan bir ülkede bu alışveriş çılgınlığını anlamlandırmak istedik kendimizce. Doluya koyduk almadı, boşa koyduk dolmadı. İnsanların yaşamsal besinlerin dışındaki yiyeceklere ilgisini anlamaya çalıştık. Atacan (11) bizi dinlemez görünmekte. Birden araya girdi: “İnsanlar zengin görünmek için çok para harcıyorlar, onun için zengin olamıyorlar.” dedi. Aslında konuşmamızın özetiydi bu.

         Evet… İnsanlar kendi ailelerine, konuklarına, komşularına, çevrelerine, eşlerine, çocuklarına varsıl görünmek için çok para harcamaktalar. Varsıl bir görüntü gözlerini doyurmuyorsa da karınlarını doyurmakta hem de tıka basa. Alışverişlerde olağanüstü bir savurganlık var.  Bu savurganlıkla para tutmak, biriktirmek olanaksız. İşte Atacan’ın parmak bastığı da bu. Sanki paralar haydan gelip huya gitmekte.

         Bir ya da iki kuşak öncesi çok yoksul olan bir kuşağın çocukları ve torunları, geçmişin acısını çıkarırcasına para harcamaktalar. Ne görürlerse alışveriş sepetine atmaktalar. Tüm kazancını son kuruşuna kadar harcamaya zorunluymuşlar gibi davrananlar çok. Doğaldır ki arada istisnalar da var. Ancak bu kişiler azınlıkta. Atalarımız: “İşten değil, dişten artar.” sözünü boşuna mı söylemişler?

                                                                       Adil Hacıömeroğlu

                                                                       28 Haziran 2023

2 yorum:

  1. Görüntünün aksine renkli renkli paketlerin, şişelerin içindeki çöp/hurda gıdalar (İngilizce'de kullanılan Junk Food'u biz abur cubur diye kullanıyoruz. Oysa "çöp gıda" şeklinde kullanmak daha bilinçlendirici olur kanımca) aslında gerçek gıdalardan çok daha uygun fiyata satılıyor. Dolayısıyla görüntüde son derece renkli ve kalabalık olan sepetler aslında hem ucuz hem de sağlıksız olabiliyor. Bizim tatil kültürümüzde yeme içmenin ölçüsüzleştirilmesi de var maalesef. Bunun sebebinin aslında tam da sizin dediğiniz gibi fakirlik olduğunu düşünüyorum. Aylarca et pişmeyen bir evde yılın bazı zamanında (bu çocukla veya anne babayla ilgili bir konu olabilir) kutlama amaçlı et yeniliyorsa bu ilerde kişinin yeme sınırlarını kaldırarak kutlama yapması halini alabiliyor. Bu sebeple ülkemizde yemek değil, belli bir diyete ve ölçüye sadık kalmak zengin işidir diyebiliriz. Saygılarımla

    YanıtlaSil
  2. Zengin olduk , zengin olmanın özelliğini kaybettik cömert değiliz artık, zenginliğimizi artırmanın ya da korumanın peşindeyiz ve bunun bedeli nedir bilmiyoruz.

    YanıtlaSil