TRABZON KURABİYESİ


        İnsanın hiç unutamadığı tatlar vardır. Yıllar geçse de onları uzun süre tatmasanız da hep damağınızdadır insanın içine işleyen lezzetleri. Durup dururken usuna gelir rengi, kokusu, tadı.

        Yalnızca tatları mı kalır damağınızda çocukluğunuzun lezzetlerinin? Doğaldır ki hayır! Onlar; sosyalleşmenin, dayanışmanın, ortak mutluluğun araçlarıdır çoğumuz için. Gönlümüzden kopup karşımızdakinin gönlüne konan yürek kuşlarıdır o tatlar.

        Yokluk ve yoksullukla yaşanan çocukluk yıllarında akraba, eş dost, konu komşu, arkadaşla paylaşılan en küçük bir şeyin paylaşılarak yüreklere doldurduğu mutluluğu unutmak olanaklı mı?

        Bazı yiyecekleri, her zaman tatmak olanaksızdı. Hele parayla bakkaldan alınanları… Çünkü zorunlu gereksinimler dışında alışveriş pek yapılmazdı bakkaldan. Yiyeceklerimizin çoğunu kendimiz üretirdik bağ ve bahçemizden. Ahırımızda ineklerimiz, kümesimizde tavuğumuz vardı. El kadar bahçelere bin bir türlü sebzeyi, meyveyi sığdırırdık. El kadar bahçeye sığdırdıklarımız, yüreğimize sığmaz mıydı?

        Çocukluğumuzun unutulmaz tatlarından biri, Trabzon kurabiyesiydi. Albenili parlak sarı rengi, inanılmaz tadı, sert yapısı ve dayanıklılığıyla biz çocukları çekerdi. Hele yanında bir de çay varsa keyfimize diyecek yoktu. Çok sık olmasa da alırdık bu sarı kurabiyeyi. Büyükçe naylon torbalarla gelirdi bakkallara. Kimi gramla kimileri de kiloyla satın alırdı.

        Babam, bazı akşamlar elinde kese kağıdıyla getirirdi kurabiyeleri. Annem, hemen çay demlerdi. Çay demlenince akşam yemeğinden sonra bizim için keyif sürmekti on dört numara gaz lambasının aydınlattığı uzun, karanlık kış gecelerinde. Kuzinenin üstündeki çaydanlığın fokurtusu, gecenin en güzel ezgisiydi. Hele komşularımız da bize gelmişse kurabiyelerin tadı bin kat artardı. Çünkü komşu çocuklarıyla oyun oynamanın bir çeşnisiydi o. Çayın fokurtusu, yerini çocuk seslerine yetişkin kahkahalarına bırakırdı.

        Peki, Trabzon kurabiyesinin (sarı kurabiyenin) tadı nereden gelmekte? Bu lezzetin sırrı, yöresel karışımda… Yayla tereyağı, sıvı yağ, yumurta, şeker, süt, mısır unu, kabartma tozu, buğday unu ve üzerine serpilen fındık tozundan gelir tadı. Sert ve uzun ömürlü bir kurabiye. Sarı rengini, karışımına katılan mısırdan almakta. Mısırın Osmanlı döneminde; Amerika kıtasından kalkıp okyanuslar, kıtalar, ülkeler, bölgeler aşıp Doğu Karadeniz Bölgemizde toprakla kavuşmasıyla başlayan bir lezzettir bu. Bu yöresel ürün tescillenmeli Trabzon adına.    

                Sarı kurabiyeler, köşeleri oval dikdörtgen biçimindedir. Bu nedenle bir ucundan tutarak çayın içine sokulup yumuşatılması kolaydı. Sert kurabiye, çayla buluştuğunda yumuşayıverir. Bu nedenle çocuklar, yetişkinler, dişsiz yaşlıların yemesi kolaylaşırdı.

        Yıllardır Trabzon’dan uzakta yaşamaktayım. Sılaya her gidişimde dönüş için sarı kurabiye alırım aile üyelerine ve eş dost için. İstanbul’da yöresel ürünlerimizi satan dükkânlara uğrarım sık olmasa da. Oralardan alıp getirim ince belli bardaktaki çayımın öksüzlüğünü gidermek için. Kurabiyeler bitmesin diye yavaş yavaş yerim onları. Yavaşça elime bir tane alıp çayın içine banarım. Yumuşayan kurabiyeyi, ağzımda çevirip dururum. Neden mi? Bitmesine gönlüm razı olmaz da ondan. Çünkü ondan ayrılmak sılayı terk etmek gibi gelir bana.   

        Bazı yerdeşlerim, Trabzon kurabiyesinin eski tadının kalmadığını söylemekteler. Doğrudur. Çünkü o kurabiyedeki tat; çocukluğumuz, özlemlerimiz, su gibi akıp giden yıllarımız, umutlarımız, düşlerimiz, gelecekteki bilinmezliklerimiz, arkadaşlıklarımız, komşuluklarımız, dayanışmamız, bir lokma ekmeği paylaşma isteğimiz, kirlenmemiş düşüncelerimiz, içimizden sel gibi taşan duygularımız, el birliğiyle toprağımıza akıttığımız alınterlerimiz, küçük şeylerde mutluluğu bulmamız, insanca doğallığımızdı. Geçen zaman, bahar yeli gibi esip giden çocukluk bir daha geri gelir mi? İşte, sarı kurabiyenin tadı, o bahar yelindeydi.

        Mısır taneleri gibi savrulup gittik dört bir yana. Zaman geçtikçe savrulduğumuz yerlerde sılanın, doğduğumuz toprağın kokusudur bizi esrikleştiren. Bir sarı kurabiyenin tadıdır sıla özlemini içimizde yakıp tutuşturan. O, bizim yel gibi geçip giden çocukluğumuz, unutmadığımız ve belleğimizde capcanlı duran anılarımızdır.

                                                                       Adil Hacıömeroğlu

                                                                       1 Haziran 2023

 

2 yorum:

  1. Ah Adil bey, geçen hafta oralardaydım. Memleket kokan, her gördüğümde duygusal olarak içimi kabartan sarı kurabiyeleri gördüğümde “Ayy Trabzon kurabiyesi” diyerek de etrafımdakilere duyurmanın gururunu yaşarım bir de. Ama gelin bir de ağız tadıma sorun.🥴Sevemiyorum tadını deyip duruyor maalesef.
    Yöremin bütün tatlarına aşırı düşkünlüğüm var ancak bir bu kurabiye bir de haşil denen şerbetli tatlısını özlemiyorum hiç.

    Ayrıca bütün tatlarımızın tescillemesini çok istiyorum çok.
    Hele bir de Trabzon’un başka hiçbir ilçesinin bilmediği Of makarnası var. Hani “kesme makarna” dedikleri. Bayılırım, şahanedir. Eğer farkında olur da Rize-Giresun-Artvin bu tatları kendi illerine coğrafi tatlar diye kaydettirirse çok üzüleceğim. Oralarda yaşamadığım için girişimde bulunamıyorum. Sahiplenmek gerek bunları. Ülkemizde hangi şehire giderseniz gidin tescilli tatlar karşınıza çıkar. Yüzyılların şehri Trabzon’da kuymak-sütlaç-köfte-baklava, başka bi şey yok. Turşu kavurması gibi aperatifler her şehirde var. Böyle mi olmalı.😢
    Belediyeleri, mülki idareleri harekete geçirecek bir güç lazım.

    Atacan’a ve eşinize sevgiler. Hoşta kalın.🙋‍♀️

    YanıtlaSil
  2. Ben arada yine ismimi yazmayı unuttum.
    Şükran Balekoğlu Yamak

    YanıtlaSil