YUNANLILARIN AYDIN’I İŞGALİ


        Venizelos, Yunan işgalinin sınırlandırılmış bir bölgede kalmasını istemiyor, ekonomik ve ticari bir bölgede olmayan bir işgalin bir değerinin olmayacağını düşündüğünden Aydın’ın işgaline karar verdi. 20 Mayıs 1919’da, İzmir’deki I. Yunan Tümeni’ne “Aydın’ı işgal etmeyi lüzumlu hissediyorsanız yapınız … asayiş temini için Aydın, Manisa ve Ayvalık sancaklarının işgal edilmesi gerekir.” Buyruğunda bulundu. Venizelos, bu kararıyla Anadolu topraklarını soymaya ve yurt edinmeye geldiklerini açıkça söylemekte.

        “22 Mayıs 1919’da Ramazan Paşa Camii’nde, şehrin ileri gelenlerinin katıldığı bir toplantı yapılmış, Aydın’ı işgale gelecek olan Yunan kuvvetlerinin sükûnetle kabulüne karar verilmiştir. 25 Mayıs 1919’da Aydın’a yeni gelen Mutasarrıf Abdurrahman Bey de İzmir’de cereyan eden olayların Aydın’da da çıkmasını önleyici tedbir almak üzere, Aydın eşrafından bazıları ile odasında bir toplantı yapmıştır. Abdurrahman Bey, aynı gün bir beyanname yayımlayarak, işgal kuvvetlerine karşı herhangi bir tecavüz ve mukavemette bulunulmaması lüzumunu tavsiye ve ilan etmiştir. (Mustafa Turan, Yunan Mezalimi İzmir, Aydın, Manisa, Denizli 1919-1923, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara-2018, 4.Baskı, sf. 144)” Görüldüğü gibi Padişah Vahdettin’in ve İstanbul hükümetinin Aydın’a gönderdiği birinci derecede yönetici, halkın ve sayıları az da olsa var olan askerlerin direnmemesini öğütlemekte; işgalcilere teslimiyetin öncülüğünü yapmakta.

        “Aydın’ın işgali, Rum ileri gelenlerinin telkini ile bazı Müslüman ve Hıristiyanlardan kurulu bir heyetin davet ve karşılamasıyla gerçekleşmiştir. Bu heyette bir de devlet memuru bulunmaktadır. (Aynı yapıt, sf. 145)” İşgalcileri çağırma kurulunda bir devlet memurunun olması, ihanetin derecesini göstermekte.

        “Aydın Belediye Başkanı Emin Bey de Yunan işgal kumandanına bir telgraf çekerek, ‘Aydın’ın Yunanlılar tarafından işgal edilmesine halkın muvafakat edeceğini ve işgalin sükûnetle karşılanacağını’ bildirmiştir. Aydın iline hizmet etmek ve halkı temsil etmekle görevli bir belediye başkanının çektiği bu telgraf bir utanç belgesidir. İşgal sırasında Aydınlılar öldürülürken ve kitlesel kıyımlar yapılırken Emin Bey, acaba ne düşünmüştür? Bu kıyımlar karşısında üzülmüş müdür?

        “EHUR (Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Riyaseti) reisi Cevat (Çobanlı-AH) Paşa, 57. Fırka Kumandanlığı’na çektiği telgrafta, halk tarafından Yunanlıların ‘hüsn-i kabul’ görmesinin Aydın Vilayeti’nin akıbeti için telafi edilemeyecek zararlar doğuracağını belirtmekte ve bunun halka süratle anlatılmasını istemektedir. (Aynı yapıt, sf. 145)” Cevat Çobanlı Paşa, İstanbul’da Genelkurmay Başkanı, fakat Anadolu direnişinden yana. Mustafa Kemal Paşa ile özel şifreli telgraflarla sürekli ilişkide. Bu nedenle Aydın’daki yöneticilerin teslimiyetçi tutumuna karşı çıkmakta.

        Yunanlılar, 27 Mayıs 1919’da hiçbir direnişle karşılaşmadan ve Rumların alkışları arasında Aydın’ı işgal ederler. İşgal gücü komutanı Zafiriu, durumdan memnun ve mutludur.

        İşgal günü kentin çarşısı Yunan bayraklarıyla donatılır. Sultani Mektebi’ne (liseye-AH) işgalcilerin bayrağı çekilir.

        “İlk tecavüz, Topyatağı mevkiindeki Askeri Hastahane’ye yapılmıştır. Hastahane’de asılı olan Hilal-i Ahmer (Kızılay-AH) bayrağı parçalanarak, ayaklar altına alınmış, Türklere ve Osmanlı Hükümeti’ne küfürler edilerek hakaretlerde bulunulmuştur.

        Topyatağı mevkiindeki Sultani Mektebi, Yunan topçu askerleri tarafından işgal edilmiştir. Burada kalan 123 çocuk dışarı atılmış ve okulda bulunan masalar kırılmıştır. (Aynı yapıt, sf. 146)”

        İşgalin ilk gününden başlayarak kentteki Türkler, dört beş gün sokağa çıkmamış, dükkanlarını açmamıştır. Halkta derin bir korku egemen. Halk, büyük bir kıyıma uğrayacağını düşünmekte.

        “İşgalden sonra, Rumların taşkınlıkları artmıştır. Rum mahallelerinden geçen Türklerin feslerini yerlere atmağa, dövmeğe ve küfürler etmeğe, ‘yakında Türkleri keseceğiz.’ gibi tehditler etmeğe başlamışlardır. Özellikle işgalin ilk günlerinde, Rum Mahallesi’nden geçen oduncu, kömürcü, yoğurtçu ve yumurtacı gibi seyyar esnaf ve köylüler bu türlü hakaretlere maruz kalmışlar ve dövülmüşlerdir. (Aynı yapıt, sf. 147)” Görüldüğü gibi ilk günden Yunan mezalimi başladı. Olanağı olan halk, Aydın’dan kaçtı.

        Çarşı ve mahalleri korumayla görevli inzibat memurları, görevlerinden uzaklaştırıldı. Yunanlılar, kentin asayiş ve inzibat işlerini ele geçirdiler. Bu görevliler, fırsat buldukça Türkleri tahrik ve taciz etmekteydiler.

        “7/8 Haziran 1919 gecesi Sipahi Çarşısı’nda yangın sonucu çarşıda bulunan 300 kadar dükkân tamamen yanmıştır. Çarşıda bulunan Hıristiyanlara ait mağaza ve eşyalar kurtarılmış, sokağa çıkamayan Türklerin yangın yerindeki eşyaları yağmalanmıştır. Yağmalanan bu eşyalar, daha sonra Rumlar, Yahudiler ve bazı Müslüman Giritliler vasıtasıyla satılmıştır.

        Yunan askerleriyle Rumlar, tenha yollarda tesadüf ettikleri Türkleri aramak bahanesiyle dövmeye, işkence etmeye ve üzerlerinde bulunan para ve kıymetli eşyalarını gasp etmeye ve bazılarını öldürmeye başlamışlardır. (Aynı yapıt, sf. 147)” Bu anlatılanlardan anlaşılacağı üzere yerli Rumların ve işgal güçlerinin yağmacılığı, işgal ettikleri her yerde aynı.

        “Ezan okuyan müezzinlerle alay edilmiş, tehdit edilmiş ve bazıları da öldürülmüştür. 23 Haziran 1919’da Cuma Mahallesi Müezzini Mehmet Efendi ezan okurken, Yunan devriyesi tarafından silahla tehdit edilerek minareden indirilmiş ve süngülenerek öldürülmüştür. Ramazan Paşa Camii Müezzini de ezan okurken silahla vurularak öldürülmüştür.

        Yunan askerleri, camilere ve minarelere, top ve makineli ateşi açmak suretiyle tahribatta bulunmuşlardır. (Aynı yapıt, sf. 148)” Görüldüğü gibi işgalcilerin hedeflerinde ulusumuzun manevi değerleri de var. Ezanı susturan ve din görevlilerine saldıran emperyalizmin işbirlikçileri Yunanlılar. Camileri de din görevlilerini de koruyan, ezanları yeniden okutan Kurtuluş Savaşı’mızın önderi ve örgütleyicisi Atatürk. Savaştan sonra İngilizler, Yunanlıların camilerimize karşı yaptıkları saygısızlıkları Türkler yapmış gibi gösterdiler. Ne yazık ki bazı kendini bilmezler, bunu Cumhuriyet kurucularını karalamak için kullandılar.

        “Yunan askerleri, yerli Rumların da iştirakiyle, Türk evlerine zorla girerek, bağlarına, bahçelerine, tarlalarına gidip gelen, genç kadın ve kızları zorla çevirerek, ırzlarına tecavüzde bulunmuşlar, para ve eşyalarını gasp etmişlerdir.

        Yerli Rumlardan Sakızlı Filofidili’nin bahçesi ve köşkü, tehditle ele geçirilen Türk kadın ve kızlarının Yunan subaylarına takdim edildiği bir sefahathane haline getirilmiştir.

        Nazilli’den Aydın’a çekilen Yunan askerleri, bahçeler arasında rastladıkları kadın, çocuk birçok köylüyü öldürmüşlerdir.

        Yunan askerleri, yaktıkları köylerdeki hayvanları, Aydın’a getirerek satmışlardır.

        İşgalden sonra Yunan askerleri, Türklere, ‘Hepinizi defedeceğiz, keseceğiz, burası artık Yunanistan’ın oldu; Konya’ya gidiniz.’ gibi sözlerle hakaretlerde bulunmuşlardır. (Aynı yapıt, sf. 149)” Evet, Yunan işgali öldürme, topluca, kıyım, yangın, yağma, soygun ve ırza tecavüzle sürüp gitti.

        Uygar denen dünya, işgal sırasında olanlara göz yumdu. El altından bu insanlık dışı olayların olmasını kışkırtıp destekledi. İçimizi en çok burkan da Padişah’ın ve İstanbul Hükümeti’nin duyarsızlığı. Ayrıca halkımız arasından az da olsa işbirlikçinin, teslimiyetçinin çıkması ayrı bir üzüntü kaynağımız.

        Bazı dostalar, durup dururken yüz yıl önce olan bu olayları niye yazdığımı sormakta. Ne yazık ki başta siyasetçilerimizin çoğu olmak üzere birçok yurttaşımız yakın tarihimizde olan bu olayları unutmuş ya da unutturmak istemekte. Bu da ülkemizi, yeni bir emperyalist teslimiyete sürüklemekte. Amacımız, tarihi yeniden tekerrür ettirmemekte. Yaşadığımız acıları, yeniden yaşamamaktır tüm isteğimiz. Mehmet Akif Ersoy: “Allah, bu millete bir daha İstiklal Marşı yazdırmasın.” demekte. Ne güzel bir söz… Bizim de dileğimiz budur işte, yeniden İstiklal Marşı yazmayalım. Devletimizin, Cumhuriyetimizin ve Atatürk’ümüzün değerini bilelim.

                                                               Adil Hacıömeroğlu

                                                               19 Haziran 2023

       

 

       

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder