Yunan askeri, İzmir’e çıkar çıkmaz büyük bir Türk kıyımına
başladı. Neredeyse önlerine çıkan Türkleri, “Kaşının üstünde gözün var.” diyerek
öldürmekteydiler. Öldürülen kişilerin çoğuna önceden insanlık dışı işkenceler yaptılar.
Kadın ve kızlara tecavüz ise sıradan bir olaydı onlar için. Bu tecavüzler, kimi
zaman Hıristiyan kızlara da yönelmekteydi. İzmir’in mahallelerine ve merkeze
bağlı köylerine dağılan Yunan birlikleri yakıyor, yıkıyor yağmalıyordu. Soygun
çeteleri görünümündeydiler. Onlara en büyük desteği de yerli Rumlar yapmaktaydı
bin yıllık komşulukları unutup hiçe sayarak.
“Karşıyaka’da Kunduracı Ali adlı bir Türk’ün evine 5-6 Rum
girerek, bu şahsın burun ve kulaklarını kesmişler, eşinin altınlarını gasp
etmişler. (Mustafa Turan, Yunan Mezalimi İzmir, Aydın, Manisa, Denizli
1919-1923, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara-2018, 4.Baskı, sf. 108)”
Burada, yoruma gerek var mı?
“26 Aralık 1919 günü Manisa’dan İzmir’e gelmekte olan Hasan
ile Nurettin adlı şahıslar, burun, kulak ve bazı azaları kesilmek suretiyle
öldürülmüşlerdir. Bu şahıslara ait sığırlar da gasp edilmiştir. Yunan Askeri
Kumandanlığı’na yapılan şikâyet üzerine, suçlu Nikoli’nin kardeşleri yakalanmışlarsa
da bir iki saat sonra serbest bırakılmışlardır. (Aynı yapıt, sf.108)” Kim, kime
şikâyet ediliyor. Zavallı halk, işgal güçlerinden adalet bekliyor ne yazık ki.
“İzmir’in Göztepe Mahallesi’nde, Temmuz 1919’da birkaç Yunan
askeri silah aramak bahanesiyle, bir şahsın evine girerek karısı ve kızına
tecavüzde bulunmak istemişlerse de Hıristiyan komşuların yardımıyla
kurtulmuşlardır. (Aynı yapıt, sf.109)” Vicdanını yitirmemiş, yüzlerce yıllık komşuluk
hatırını unutmamış Hıristiyan komşular da vardı.
“28 Temmuz 1919 günü akşamı İzmir’de, Fransız Konsolosluğu
civarında Osmanlı-Frenk Hastanesi’ne on kişilik silahlı Yunan askerleri
hastanenin kapısını kırarak içeri girmişlerdir. Çoğunluğu Hıristiyan olan
kadınlara türlü hakaretlerde bulunmuşlar, birkaçının da ırzına tecavüz
etmişlerdir. (Aynı yapıt, sf.109)” Savaşlarda dokunulmaması gereken hastaneye
bile saldırmaktaydı gözü dönmüş Yunan işgal askerleri.
“Narlıdere’de Tahsildarlık yapan bir şahsın eşinin ırzına
Çolak İstavri adlı bir Rum tecavüz etmiştir. (Aynı yapıt, sf.109)”
“Kızılcaköy’den bir, Kurtdağı Köyü’nden üç kız dağa
kaldırılarak ırzlarına tecavüz edilmiştir.
Bir raporda, ismi ve adresi malum bir beyin eşine kendi
önünde tecavüz edildiği belirtilmektedir. (Aynı yapıt, sf.109)”
“Mustafa Kemal Paşa, Yunanlıların İzmir’de jandarma komutanı,
müstantik (sorgu yargıcı-AH) ve daha bazı memurlar ile eşraftan 40-50 kişiyi
tutukladıklarını ve işkence etmekte olduklarını 26 Haziran 1919 tarihinde
Harbiye Nezareti’ne bir telgrafla bildirmişti. Kanunsuz olarak tutuklananların
bir kısmı serbest bırakılmış ise de bir kısmı meçhul yerlere veya Yunanistan’a
götürülmüştür. (Aynı yapıt, sf.110)” Henüz Ankara’ya gelmemiştir Atatürk.
Amasya Genelgesi yayımlanmış, Erzurum ve Sivas Kongreleri toplanmamıştı. 26 Haziran’da
Amasya’dan Tokat’a hareket etmişti sabahın ilk ışıklarıyla. Ulusal birliğin sağlanması
için büyük çaba göstermekteydi. İşgalcilerin halka yaptıkları eziyetleri, zaman
zaman İstanbul’daki yetkililere kimi zaman da yabancı ülke temsilcilerine
bildirerek ve bu insanlık dışı olayları protesto ederek hem Türkiye’de hem de dünyada
Millî Mücadele için kamuoyu oluşturmaktaydı bu tavrıyla.
25 Haziran 1919’da Kozak Bucağı’na ilerleyen Yunan keşif
kolları, Yukarı Cuma’ya kadar olan köyleri yağmaladılar. Köylerdeki hayvanları
gasp ettiler. Halkın direnişi karşısında gaspçılar geri çekildi.
“12 Temmuz 1919 tarihinde Develiköy halkından Hristo ve
Nikoli, asker elbiseli arkadaşlarıyla Nohutgölü Muhacir Köyü’nü basarak, bütün
halkı bir yere toplamışlar, İmam Hacı Ömer Efendi’ye hitaben, cümlesini
öldürecekleri tehdidiyle halktan çok miktarda para aldıktan sonra kaçmışlardır.
(Aynı yapıt, sf. 111)”
İşgalciler, Ağustos 1919’da Türklere ait 1200 hayvanı Dikili’den
Midilli’ye götürdüler. Kınık Bucağı’ndan on milyon kıyye zahireyi de kaçırdılar.
Ayrıca Buca’da bulunan hayvanları da Midilli’ye taşıdılar. Görüldüğü gibi İşgal
ettikleri yerleri, soyup soğana çevirmekte Yunan askerleri.
Yunan işgal güçlerinin kontrol altına aldıkları gümrüklerde
ülkemize verdikleri zarar, 684.037 liradır.
Bornova’da bağda çalışan elli işçinin üzerlerindeki paralar
işgalcilerce gasp edildi.
Yunan askerleri, 30 Kasım 1919 günü Narlıdere’de köylüleri
toplayarak beş altı bin liralarını aldılar.
Mecidiye Köyü’nden Ali Rıza Efendi’nin Tepeköy’de bulunan 100
dönüme yakın arazisine, Seydiköylü Yani Kâhya el koydu.
İzmir ve çevresinden toplana birçok Türk çocuğu, Rum
oldukları söylenerek kiliseye götürüldüler.
“Anadolu Ajansı’nın 23 Mayıs 1922 tarihli bir haberinde, İzmir’de
ezan vakitleri Hisar Camii’ne çekilen bayrak hedef alınarak, caminin kurşun
yağmuruna tutulduğu, kapısının ve aleminin tahrip edildiği belirtilmektedir.
(Aynı yapıt, sf.114)” Atatürk’ün camileri kapattığı yalanını ortaya atanlar,
acaba hiç düşündüler mi Hisar Camii’ni Yunan kurşunlarından kimin kurtardığını?
Yüzlerce öldürme, tecavüz, soygun olayı var. Bu durum, 9
Eylül 1922’ye dek sürdü. Yunanlılar Büyük Taarruz sonrası ordumuzun önünden
kaçarken de yakıp yıkarak gitti. Köyleri, kasabaları, kentleri yaktılar
acımasızca. Bu yıkımı önlemek için Türk Ordusu durmaksızın kaçan düşmanı
kovaladı ki yerleşim yerlerimiz yakılıp yağmalanmasın, silahsız yurttaşlarımız
öldürülmesin, kadınlarımız tecavüze uğramasın diye.
İşgalcilerin yurdumuza, halkımıza verdikleri zararlar bilinmeden
Atatürk ve arkadaşlarının değeri anlaşılamaz. İngiliz ve Fransızların koruyup
destekledikleri, ABD’nin şımarttığı Yunanistan’ın ülkemiz topraklarındaki mezalimi
unutulacak gibi değil. Bu nedenle çok çalışıp Atatürk’ün gösterdiği hedeflere
ulaşmalıyız.
Adil
Hacıömeroğlu
11
Haziran 2023
Elinize sağlık. Günümüzde Batı medeniyetinin ruh hali bir bütün olarak böyle zalimcedir. Onun için Batı'yla iyi ilişkiler ancak va ancak Batı'ya diz çöktürdükten sonra tesis edilebilir. Attila'nın, Fatih'in, Atatürk'ün yaptığı da budur. Aksi takdirde Batı zulüm ve tecavüzü fırsat bulduğu ilk anda hortlayacaktır.
YanıtlaSil