Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Savaşı’na katılmasıyla
birçok askeri tutsak düştü düşmana. Dünyanın birçok yerinde “esir kampları”
oluşturuldu İtilaf devletlerince. Bu kampların çoğunda savaş tutsaklarının
yaşamı çok kötüydü.
En çok tutsağımız İngiltere’nin elindeydi. İkinci sırada
Rusya vardı. Yaklaşık 65 bin tutsağımız bulunmaktaydı Rus topraklarında. 1917’de
Bolşevik Devrimi ile Rusya karıştı. Çar yanlıları ile Menşevikler, devrimi
engellemeye çalıştı. Bu nedenle iç çatışmalar başladı. Bu arada Rusya, savaştan
çekildi. Bu karışıklık ortamında Rusya’nın en büyük sorunlardan biri, savaş tutsaklarıydı.
Tutsaklarımızın bir bölümü, iç savaşta taraf olmasınlar diye Sibirya,
Viladivostok ve Noovinikolstusursky’deki tutsak kamplarına gönderildiler.
Rusya’daki iç karışıklıktan yararlanan Japonya, Nisan 1918’de
Viladivostok’a asker çıkardı. Japonlar, kısa sürede Sibirya içlerine doğru
ilerleyip Baykal Gölü’ne kadar olan bölgeyi işgal ettiler. Bu bölgede bulunan
Türk tutsakları da Japonya’nın denetimine geçmiş oldu. Japonya, Türk
tutsakların Hint Okyanusu üzerinden İstanbul’a göndereceklerini bildirdi. Bunun
üzerine Osmanlı yönetimi, tutsakların getirilmesi için 48.000 İngiliz lirasını,
İngiliz komiserliği hesabına Osmanlı bankasına yatırdı. Çünkü bu para, Japon
Katsuva şirketine İngilizlerin aracılığıyla gönderilecekti.
İngilizler, paranın Japon şirketine gönderilmesi konusunu
ağırdan aldı. Çünkü kurtulacak tutsakların İstanbul’a gelmesi durumunda
kendilerine karşı savaştırılacaklarını düşünmekteydiler. Bu para, ancak 1920’de
Londra’ya gitti. Yani savaş bittikten sonra.
Para tutsaklarımızı taşıyacak şirkete ulaştıktan sonra Şubat 1921’de
Japon askeri yetkilileri, Heymeymoro (Parlak Barış) şilebini Viladivostok’a
gönderdi.
“Heymeymoro vapuruna 1030 kişi binecekti. Bunların 12’si Türk
esirlerin oralarda evlendikleri eşleriydi. Geride kalan 1.018’i ise Türk
esirleriydi. Japon subaylarından biri, çok büyük sıkıntılarla geçen beş altı
yıllık esaret hayatının son bulacağı ümit ve heyecanı içinde olan Türk esirlere,
Viladivostok limanında bir konuşma yaptı. Konuşmanın bir bölümü şöyledir:
‘… Efendiler, biz de sizin gibi Asyalıyız. Gerek sizler ve
gerek bizler, her iki millet Asyalıdır. Sizin âdâtınız aynı bizimki gibidir.
Binaenaleyh, her iki millet birbirlerini tanımış ve yekdiğerine iyi tesir yapmıştır.
Memleketteki fıtratlarınız yine başkadır.
Dünyanın hakimiyeti şarktan garba geçti. Bir zaman olacak ki
yine şarka geçecektir.
…..
Memleket için çok
kurbanlar verdiniz. Fakat en büyük vezaif bundan sonra başlar. En büyük işleri
memleketinizde göreceksiniz.
Şimdi ayrılırken
ağlamayalım. İstikbali bekleyelim. Size uzun yol için selametler…’
Heymeymoro vapurunun kaptanı Yarbay Çomora’dır. Vapurda
ayrıca bir Japon yüzbaşı ve bir de doktor binbaşı vardır. Vapura Türk bayrağı
çekilmiştir. (Cemalettin Taşkıran, Ana Ben Ölmedim I. Dünya Savaşı’nda Türk
Esirleri, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 5. Basım, Mart 2015, sf.
342-343)” Japon subayın 1921’den bugünü görerek dünya güç merkezinin yeniden
doğuya geçeceğini görmesi, büyük bir öngörü.
Gemi, 23 Şubat 1921 günü öğleden sonra İstanbul’a varmak için
hareket etti. Yolculuk süresi 45 gündür. Tabi her şey yolunda giderse…
Seylan’a uğrayıp su almak için mola verildi. Geminin ambarına
yapılan üç katlı ranzaların aralarındaki yükseklik 65 cm. Yiyecek ise 50 gram
ekmek ve biraz da pirinç lapası. Ara sıra ince bir dilim balık ve çay da var.
Türk tutsaklar, gemideki temizlik işini paylaşmışlar kendi aralarında. Bu
durum, Japon görevlileri çok şaşırtmış.
Heymeymoro gemisi yolculuğun kırkıncı gününde, 3 Nisan 2921’de
Akdeniz’e girer. Umutlar artmış, yüzler gülmektedir. Gemi, 4 Nisan’da Rodos’u geçti.
5 Nisan’da da Midilli Adası önlerine gelecektir.
“Yarbay Çomora yönetimindeki gemi, 5 Nisan 1921 günü Midilli Adası
önlerinden geçerken, Anadolu’ya taarruz eden ve o sıralar Batı Anadolu’nun bir
kısmını işgal eden Yunanlıların harp gemilerinden biri tarafından
durdurulmuştur. (Aynı yapıt, sf. 344)”
Yunanlılar gemiye el koyar. Yunanlılar, tutsakların tümünün
kendilerine teslimini ister. Yarbay Çomora direnir. Ancak hukuk tanımaz Yunanlılar,
bu direnişi umursamaz. Çomora, tutsakları Türk hükümetine teslim etme emri
aldığını ve bunun tersini yapmasının olanaksız olduğunu söyler. 1018 tutsağın
sekiz buçuk ay sürecek gemi tutsaklığı başlar böylece.
Yunanlılar, yıldırma taktiği uygular, ancak Japon Kaptan direnir.
Gemide yaşam gittikçe zorlaşmakta. Yunanlılar, tutsaklara yiyecek vermeme yoluna
giderler. Verseler de az verirler. Buna karşın Japonlar da Türkler de direnir,
yılgınlıktan eser yoktur üzerlerinde. Tartışmalar, günlerce sürer.
Tutsaklardan bazıları hastalanmaya başlar. Milletler Cemiyeti
sağlık kurulu gemiye girer Temmuz 1921’de. 6 Ağustos 1921’de gemideki
tutsaklardan kadın, yaşlı ve hasta olan kişiler, toplam 395 kişi Olimpos adlı
bir Yunan vapuruyla İstanbul’a götürülür. Ayrıca Rumca bilen Giritli deniz
subayı Çarkçı Yüzbaşı Mehmet ve kardeşi Teğmen Ruşen ile İzmirli Ferit Bey, İstanbul’a
giden kafileye gizlice katılırlar.
635 Türk tutsak önce Pire limanına, 18 Ekim 1921’de İtalya’nın
Azinora Adasına giderler. Pire’de on beş tutsak ölmüştür. Azinora’da koşullar
çok kötüdür. Buna karşın tutsaklar, yaşamak ve yurtlarına kavuşmak için direnç
gösterir. Böylece gemiden ayrılmış olur tutsaklarımız.
Japon Yarbay Çomora, Türk tutsaklara duygulu bir konuşma yapar.
Konuşmasında “Sizler insanlığın övüneceği bir üstün insansınız. (Aynı yapıt,
sf. 347)” sözü ilgi çekicidir.
“Çünkü var olmak ve yaşamak isteyen sizsiniz. Türk
milletidir. (Aynı yapıt, sf. 348)” sözleri Yarbay’ın konuşmasının
anadüşüncesidir.
Azinora Adasındaki tutsaklarımızın bir bölümü hastalıktan ve
yılan sokmasından can verdi. 19 Haziran 1922’de Ümit vapuruyla adadan
ayrıldılar. 25 Haziran 1922’de İstanbul’a geldiler.
Tutsaklarımızın yaşama tutunmalarında yurt ve ulus sevgisi
önemli rol oynadı. Bu sırada Kurtuluş Savaşı’nın başarıyla yürütüldüğünü de
belirtelim. İçindeki umudu bir an olsun yok etmeyen insanlar yaşama tutunur.
Umutsuz kişi ve toplumlar, hangi koşullarda olursa olsunlar yok olmadan
kurtulamaz. Atatürk’ün “Umutsuz durum yoktur, umutsuz insan vardır.” sözünü bir
an olsun usumuzdan çıkarmamak gerek.
Adil Hacıömeroğlu
5
Haziran 2023
Teşekkürler değerli yazınız için. Seçim kaybedince ülkenin battığını zannetmek gafletine düşmemek gerek demek ki...
YanıtlaSilUmutsuz vatandaşlarımıza selamlar sevgiler saygılar dilerim. Umutlar doğar ve sabırla yücelir..
Sil