Yunanistan, İtilaf devletlerinin desteklemesiyle 15 Mayıs
1919’da İzmir’i işgale başladı. Aydın Valisi (İzmir, o yıllarda Aydın iline
bağlıydı.) Kambur Ahmet İzzet Paşa ile İzmir’de bulunan 17. Kolordu Komutanı Ali
Nadir Paşa, işgale direnmediler. Zaten Padişah Vahdettin ve İstanbul Hükümeti
de bu doğrultuda karar almışlardı. Bu kararı da İzmir’deki vali ve kolordu
komutanına bildirmişlerdi.
“15 Mayıs 1919 sabahı, İzmir’i işgal etmek üzere 20’yi aşkın
nakliye gemisi ile Yunan I. Fırkası askerleri limana çıktılar. Karaya çıkan
Yunan askerlerinin 50.000 kişi kadar oldukları tahmin edilmekte olup, daha
sonra İzmir’e mütemadiyen Yunan askeri gelmiştir. (Mustafa Turan, Yunan
Mezalimi İzmir, Aydın, Manisa, Denizli 1919-1923, Atatürk Araştırma Merkezi
Yayınları, Ankara-2018, 4.Baskı, sf. 73)” Yunanlıların İzmir’e asker çıkarması
sırasında, Gazeteci Hasan Tahsin’in bireysel direnişi dışında kolordu ve polis
güçlerince bir kurşun bile atılmadı. Güzelim İzmir, siyasal iradenin onayıyla
düşmanın insafına terk edildi.
İzmir işgal edildiğinde 406.068 Türk, 151.101 Rum
yaşamaktaydı güzel kentimizde. Türk İzmir, sahipsiz ve savunmasız olarak
düşmana terk edildi.
“Yunan işgal planına göre, Alsancak’a çıkarılan askerler Kadifekale’yi,
Pasaport’a çıkarılan askerler de Konak-Göztepe-Güzelyalı hattını işgal
edeceklerdi. Bu nedenle 5. Piyade Alayı Alsancak İskelesi’ne, Evzon Alayı da
Pasaport İskelesine çıktı. Önce 200 kişilik bir Yunan Evzon Bölüğü Kordon’a
çıkmış, bunu diğer birlikler takip etmiş ve iki ayrı koldan şehrin işgali
başlamıştır. Yunan Evzon Alayı büyük bir Yunan bayrağı taşımakta olup
karakollara ve kışlaya Yunan bayrağı çekilmiştir.
Yunan askerlerini karşılamak amacıyla, yerli Rumlar
Kordonboyu’na toplanmışlardır. Elleri çiçekler ve bayraklarla dolu Rum kızlarının
üzerinde mavi-beyaz elbiseler vardı. Rumlar ellerindeki Yunan bayraklarını
sallıyor, çiçekler, alkışlar ve ‘Zito Venizelos’ bağırışlarıyla Yunan askerlerini
selamlıyorlardı. (Aynı yapıt, sf.74)” Daha önce İtilaf devletleri ve Yunanistan
tarafından örgütlenmiş yerli Rumlar, işgalin destekleyici en önemli gücü oldu.
“Yunan kıtaları Kışla ile Hükümet Konağı’nın önünden
geçerken, gerek silah çatıp beklemekte olan Türk askerleri gerek etrafta toplanan
Müslüman halk, yerli Rumların tahrik ve hakaretlerine rağmen sükûnetlerini muhafaza
etmişlerdir. (Aynı yapıt, sf. 76)” İşgalcilerin hakaretlerine dayanmanın nasıl
bir eziyet olduğunu söylememe gerek var mı acaba?
“Evzon Bölüğü, Kışla önüne ulaştığı sırada bir silah atıldı.
Atılan silah ile bayrağı taşıyan Yunan askeri yere serilmiş, Yunan askerleri
panik içinde kaçmaya başlamışlardır. Kısa bir süre sonra toparlanan Yunan
askerleri Kışla’ya ateş açmışlardır. İlk anda, Kışla’nın nizamiye kapısında nöbet
bekleyen ve görevlerinden ayrılmamaları emrini almış olan erlerden birkaçı
şehit olmuştur. (Aynı yapıt, sf.76)” Yunanlılar, Türk kıyımı yapmak için fırsat
kollamaktalar. İşgalin başından itibaren hem işgalci Yunan askerleri hem de
silahlanan yerli Rumlar, Türk kıyımına başladılar.
Yunan askerleri, Kışla önünde toplanan ve kaçamayan silahsız
Türklere ateş açınca onlarca insanımız şehit olmuş, onlarcası da yaralanmıştır.
Korkudan Ziraat Bankası merdivenlerine sığınan kadın ve çocuklar acımasızca
katledildi. Görgü tanıkları, banka merdivenlerinden sel gibi kan aktığını anlattılar.
“Kışla bitişiğindeki Giritli Sait Ağa’nın, Bahri Efendi’nin kahvelerinde ve
Askeri Kıraathane’de Türklerin çoğu kaçamayarak öldürülmüş, bir kısmı da yaralanmıştır.
Kıraathane’nin üst katındaki Askeri Otel’de kalmakta olan Fehmi Bey ile bir
subay, yerli Rumlar ve Yunan askerleri tarafından öldürülmüşlerdir. (Aynı yapıt,
sf. 77)”
Kışla yarım saat ateş altına alınır. Sonunda 17. Kolordu
Kumandanı Ali Nadir Paşa, sırığa bağlanan beyaz bayrağı eline alarak kurmaylarıyla
dışarı çıkıp teslim olur. Bir Evzon Teğmeni, Ali Nadir Paşa’nın başına tabancasını
dayayıp başındaki kalpağı yere çarpar. Bir Yunan subayı, Kolordu Kurmay Başkanı
Abdülkadir Bey’le Yarbay Hürrem Bey’i tokatlar. Subayların üstleri aranıp
değerli eşya ve paralarına el kondu. Subayların rütbeleri, Yunan askerlerince
söküldü. Akıl almaz hakaretlere uğradılar hem Yunan askerleri hem de yerli Rumlarca.
Kışlada birçok kişi şehit edildi. Tutuklanan askerlerimiz limandaki Yunan
gemilerine götürülürken yerli Rumlar ve Yunan askerlerince yaylım ateşine
tutulmuşlar. Birçoğu ölmüş, bazıları da yaralanmıştır.
Valiliğe açılan ateş sonunda birçok asker ve sivil kişi şehit
oldu. Vali ve yanındakiler, beyaz bayrak çekerek teslim oldu. Silahsız olan
memurlar, küfür ve hakaretlerle Yunan askerlerince teslim alındı. “Hükümet
Konağı’nda beş kişi öldürülmüş, Vali İzzet Bey de tahkir edilmiştir. Vali
yaverinin kordonlarını sökmüşlerdir. Tuttukları memurları ve Vali’yi elleri
yukarda, başı açık bir halde sokaklarda ‘Zito Venizelos’ diye bağırtarak Kışla’nın
önüne getirmişlerdir. (Aynı yapıt, 82)” Oysa birçok subay “Zito Venizelos” diye
bağırmadığı için şehit edilmişti. Kambur İzzet Paşa, bu teslimiyetiyle
tarihimizin kara lekesi olmuştur.
İşgalcilerin geçtiği yerlerde yüzlerce şehit ve yaralı kalmıştır.
Yaralılar, yollarda ölüme terk edildi. Tutuklanıp Yunan gemilerine hapsedilenlere
48 saat bir lokma ekmek bile verilmedi.
Hükümet Konağı’nın yanındaki Mekteb-i Sultani (lise) öğrencileri,
hapsedilerek dövülüp işkenceden geçirildi. Veznedar Nazım Efendi, süngülenerek
öldürüldü. Askeri Kıraathane’de beş subayımız şehit edildi. Gemilerdeki
tutuklular ıslatılarak rüzgâra bırakıldılar. Polis Komiseri Sabri Bey,
vurularak şehit edildi. Hınçlarını alamayan işgalciler, dipçiklerle şehidimizin
başını parçaladılar. Yerli Rumlar ve Yunan askerlerince birçok Türk evi
basıldı. Bu evlerdeki kadın ve kızlara tecavüz edildi. Tecavüz ayıbını içine
sindiremeyen birçok Türk kızı ve kadını intihar etti.
Sağır Hasan ve Kavas Ahmet, bir Rum tarafından şehit edildi.
Maliye Tahsildarı Nuri Bey, süngülenerek, Sanat Okulu öğrencisi İhsan ise
boğularak öldürüldü. Sütçü Ahmet Ağa, Cedit Mahallesi’nde katledildi. Urla
Polis Komiseri Hüseyin Efendi şehit edildi Ziraat Bankası önünde. Polis memurları
Refik, Halil beylerle emekli polis Ahmet Efendi bıçaklanarak şehit edildiler.
Köylü gazetesinde çalışan iki mürettip öldürüldü. 16 Mayıs’ta Sadık ve Hüseyin
adlı kişiler, öldürülüp kuyuya atıldılar.
“Bazı kimseler öldürülerek denize atılmışlardır. İşgalden beş
gün sonrasına kadar birçok ceset çıkarılmıştır. Bunlar arasında boğazlarından
birbirine zincirle bağlı üç polis cesedi Hükümet Konağı’nın önündeki sahilde
görülmüştür. 16 Mayıs akşamı Kordonboyu’nda bazı cesetler sahile vurmuştur.
İşgalin ilk günü Yunan askerleriyle Rum çetelerinden bazı gruplar limandaki
yelkenliler ve sandallarda bulunan bazı Türk balıkçıları ile gemicilerini yakalayarak
zincire bağlamışlar ve denize atmışlardır. Sahile vuran cesetlerin bunlara ait
olduğu anlaşılmıştır. Aralarında sandalcı Tatar Hüseyin de bulunmaktadır. (Aynı
yapıt, sf. 88)” Anlaşılacağı üzere işgalciler, toplu bir Türk kıyımına başladı
ilk günden.
“Vapura götürülmekte iken, Kolağası Necati Efendi’nin on
yaşlarındaki oğlu babasının ölümüne şahit olmuş ve olayın tesiriyle babasının
üzerine kapandığı bir anda süngü ile yaralanmıştır.
İhtiyar bir subayla resmi elbiseli bir okul çocuğunun rıhtımda
parçalandığına bir İtalyan Amirali şahit olmuştur. (Aynı yapıt, sf. 89)” İzmir
ve çevresinde öldürülen subay sayısı iki bini aştı. Sivil sayısı ise tam olarak
saptanamadı.
Yunan askerleri ölü ya da diri fark etmeksizin herkesi soydular.
Soygun, evlerde ve resmî kurumlarda da sürdü.
Türk kıyımı, günlerce devam etti. Sözü fazla uzatmak
istemiyorum. Çünkü yazdıkça yüreğim dayanmıyor bu insanlık dışı kıyıma.
Okurlarımın yüreğinin dayanacağını da sanmıyorum. Yazı boyunca göz pınarlarımda
damlalar sele dönüştü. Amacın çok yakın zamanda yaşanan bu gaddarlığın bazı
kişilere, özellikle de siyasetçilere anımsatmak.
Neden mi?
Ne yazık ki siyasal cephelere bölünmüş halkımız. Bir siyasi
cephede bazı aymazların hücrelerine işlemiş bir Atatürk düşmanlığı var. Diğer
cephede de dünün işgalcilerinin peşine takılarak, onların yönlendirici
düşüncelerini benimseyerek siyaset oluşturanlar bulunmakta. Tarihini unutan
uluslar, ayakta duramaz. Amacım, uluslar arasındaki düşmanlıkları körüklemek
değil. Olanları unutmayarak ona göre çalışıp kalkınmak. Tarih bilinci oluşmayan
siyasetçilerce yönetilmek büyük bir talihsizlik. Tarihini unutan kişilerin
iktidar olmak istemeleri ise ayrı bir aymazlık. Oysaki yurdumuzdaki Türk
kıyımını sona erdiren Atatürk ve ona inanan ulusumuz. Onun için Atatürk
vazgeçilmezimizdir bizim ulusça.
Aymazlık, bilgisizlik, saplantı, söylenti, yalan ve talihsizlikleri
yazgı durumuna getirmeyen bir toplumun özlemi içindeyiz.
Adil
Hacıömeroğlu
10
Haziran 2023
Aynı olaylar Hasan İzzettin Dinamo'nun Kutsal İsyan serisi ilk cildinde de anlatılır. Evzon bölüğü için bir açıklama eklemek isterim. Bazen televizyonda veya internette karşımıza çıkan etekli, kurdelalı Yunan tören Birliği'nin adıdır Evzon bölüğü. Şımarık Yunanlılar, İtilaf Devletleri gözetiminde onlara sunulan bu işgal fırsatını şova dönüştürme amacıyla Evzon bölüğü yle karaya çıkmışlardır. Dikkat çekmek istediğim bir diğer husus da, Anadolu'nun kesinlikle özbeöz Türk yurdu olduğundan şüphe edilmemesi gerektiğidir. 1000 yıl önce gelmiş olmak değildir mesele, 1000 yıldır Anadolu bütününü parçalanmadan ayakta tutmaktır! Tarihte Türkler dışında Anadolu'yu bu kadar uzun süre tek parça kontrol edebilen hiçbir millet, devlet veya imparatorluk yoktur! Ne kıyı şeridinde hapsolmuş, Hitit ve Frig kültür uzantısı uyduruk Yunan medeniyeti, ne sadece 80 yıl Anadolu'da hüküm sürebilmiş Roma (Halen daha Pax Romana diye Batılı serserilerin yere göğe sığdıramadığı Anadolu'da dört imparatorun yönettiği döneme denk düşen 80 yıllık sürenin adı) , ne Persler, ne de Bizanslılar...Kişiler ve madde yenilebilir, ama sağlam bir tarih şuuru yenilemez!
YanıtlaSil