BAYRAMLAR


        Ulusal ya da dinsel bayramlar bir toplumu ulus yapan en önemli etkenlerden. Çünkü toplum, hep birlikte sevinip mutlu olur bayramlarda. Bayramı olamayan bir toplum, çölleşmiş bir toprak gibidir. Ne rengi ne kokusu ne de tadı tuzu olur.

        Bayramlar, toplumun insanca kaynaşması, birlik olması için çok gerekli. Toplumsal barışın, insanlar arasındaki içtenliğin, dayanışma ve yardımlaşmanın yeşerdiği verimli toprak. Öyle bir toprak ki bire bin verir. Çoraklaşan toprakta anız kuruluğundaki insan ilişkileri canlanıverir bayramlarda. En usta arabulucuların ortadan kaldıramadığı küslükleri, göz açıp kapayıncaya dek yok eder bayramlar.

        Sonuçsuz, bitimsiz kavgalar, bir bayram sabahına uyandığınızda güz yeli ılıklığında uçuşan sararmış yapraklara döner. İnsanın içini yiyip bitiren kinin yok edicisidir bayramlar. Kin, bayramın uzlaşmacı ve barışçı havasında yaşayamaz. Düşmanlık, bayramın olduğu yerde olmaz.

        Karamsarlık, kötümserlik, kötü niyet, fesatlık, aç gözlülük; bayram havasında dağılır kara bulutlar gibi. Bayram, iyimserliğin dalga dalga yayıldığı bir bahar yeli. İyimserliğin egemen olduğu bir günde kötümserlik yaşam alanı bulabilir mi?

        Bayramlar, insanların birbirlerine el uzattıkları günlerdir. Yumruklar sıkılmaz, parmaklar en sıcak duyguların anlatımı olarak dokunur birbirine karşılıklı olarak. Tokalaşmalarda coşku, sevgi, saygı, dostluk, insanca bir sıcaklık vardır. Tokalaşma, insanoğlunun en büyük toplumsal buluşlarından olsa gerek. Çünkü insan sıcaklığının geçişkenliğini sağlar. Türlü duyguların dokunsal anlatımıdır tokalaşma.

        Bayramlarda insanların sıkça yaptığı bir eylemse kucaklaşma. İnsanların kucaklaşması karşılıklı olarak dostluğa bir teslimiyet. İnsan sevgisinin, içtenliğinin en yalın anlatımıdır kucaklaşma.

        Bayramlarda en çok anımsanan geçmişimizdir. Geçmişin tozlu yapraklarında soluklaşan anılarımız, bayramın soluğuyla canlanır. Tozlar yok olur. Anılar, capcanlı yaşantılar olarak sarıp sarmalar bizi. Aslında anılar, bizleri toprağımıza bağlayan köklerimiz. O köklerdir bizi yaşatan.

        Bayramlar, umuttur. Gidenin dönmesi, ırayanın yaklaşması, uzaklaşanın yakınlaşması, unutulanın anımsanması, yitirilenin bulunması, geçenin güncellenmesi, kırgınlıkların sağaltımı, ufuktakinin elle tutulur olması, karanlığın aydınlanması, dertlerin geçici de olsa unutulması, en büyük acıların tatlı bir üzüntüye dönüşmesi, insanlara olan derin özlemin bitmesinin umudu. O umut ki, insan türünü başkalaştırıp kötülüklerden arındıran kutsal bir sudur.

        Bayramlar; içten gülümsemelerin, tatlı sözlerin dudaklara bir gül gibi yapıştığı, ses tonunun insanca yumuşaklığının duyumsandığı, gönülden vericiliğin coşkunluğunun yaşandığı, değerbilirliğin üst düzeyde görüldüğü bitmesi istenmeyen insan buluşmalarıdır.

        Dinsel bayramlarda tatlı yemek, yedirmek önemli bir geleneğimiz. Atalarımız: “Tatlı yiyelim, tatlı konuşalım.” demişler. “Tatlı konuşmak” ne güzel bir söz. Tatlı konuşalım ki “Yürekleri incitmeyelim, dedikodu yapmayalım, konuştuklarımızı başkalarına taşımayalım, içtenlik olsun sözlerimizde.” demek. İçtenliğin olmadığı bir yerde bayram mı olur?

        “Tatlı yemek” ne tılsımlı bir deyiş? Halkımız: “Ağzımızın tadı kaçmasın.” der. Yapacağımız her iş, her eylem ağız tadıyla olsun. Hiçbir şey ağzımızın tadını kaçırmasın.

 

        İçtenlik olduğu için bayramları kutlarız. “Kut” tanrısal kaynaktan gelen rahmet ve bereket değil mi? Böylesi tılsımlı bir sözcüğü, çokça kullanmalı. Kutlanmalı ki bayramın rahmet, bereketi çoğalsın toplumuzda. Tüm dostların bayramı kutlu olsun.

                                                               Adil Hacıömeroğlu

                                                               28 Haziran 2023

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder