DÜŞMAN, MANİSA’YA ACIMADI


        Yunanlılar, İzmir ve Aydın’dan sonra Manisa’ya girdi 25 Mayıs 1919’da. Konstantin Çakalos komutasındaki Yunan alayı, hiçbir direnmeyle karşılaşmadan kenti işgal etti. Manisa’da halk arasında ulusal bir heyecan vardı. Ancak bu heyecan örgütsüz olduğundan direnişe dönüşemedi. Manisalılar; Vilayet’e, Sadaret’e ve Ayan Meclisi’ne dilekçeler, İtilaf devletlerine protestolar göndererek zaman geçirdiler. Vilayet ve mutasarrıflık, İngiliz temsilcisinin aldatıcı, uyuşturucu sözlerine kandılar.

        İzmir’in işgali başlayınca Manisa halkının bir bölümü, Menemen sırtlarında savunma yapılmasını istemekteydi. Ancak İngiliz ve Fransız irtibat subaylarının “Geçici bir işgal için boş yere kan dökülmemesi” yolundaki propagandalarının etkisiyle bu girişim yaşama geçmedi.

        25 Mayıs 1919 günü sabah 08.00’de ilk işgal askeri göründü Rum çoğunluğun yaşadığı Hamidiye Köyü’nden. Rumlar, birkaç gündür işgal güçlerinin yollarını gözlemekteydi. Manisa Rumları, ellerinde Yunan bayraklarıyla işgalcileri sevinçle karşıladılar.

        İzmir ve Aydın’da yaşanan Türk kıyımları burada da yaşandı. Öldürmelerin yanı sıra ırza geçme, yağmalama, insan, ev ve tarla yakma, işkence olayları Manisa’nın başına bir karabasan olarak çöktü.

        “27 Mayıs 1919 tarihinde Yunan İşgal Komutanı Zafiriu tarafından yayımlanan beyannamede, Manisa’nın Yunan askeri tarafından olaysız işgal olunduğu ve halkın askeri ‘hüsn-i surette’ kabul ettiği belirtilmiştir. (Burada sözü edilen halk, yerli Rumlar-AH)

        İzmir’de çıkan Patris gazetesinde Manisa’nın işgali hakkında ayrıntılı bilgi verildikten sonra Manisa Mutasarrıfı’nın bir bildirisi yayımlanmıştır. Bu bildiride, ‘İzmir’in işgali dolayısıyla Manisa halkından bazılarının başka yerlere gitmek girişiminde bulundukları ve bu sebeple halkın zihninde galeyan olduğu anlaşılmıştır. Memlekette bunu gerektirecek hiçbir durum yoktur.’ denilmekteydi. (Mustafa Turan, Yunan Mezalimi İzmir, Aydın, Manisa, Denizli 1919-1923, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara-2018, 4.Baskı, sf. 186)” Zamanın Manisa Mutasarrıfı, yani kentin birinci derecede yöneticisi, işgali tehlikeli bulmamakta. Halkın kenti terk etmesini de anlamsız bulmakta. Aslında bu Padişah’ın ve İstanbul Hükümeti’nin görüşü. İşgaller karşısında suskun bir yönetim… Kendi yazgısını, işgal güçlerine emanet eden; halkının geleceğini, işgalcilerin insafına bırakan bir yönetim anlayışı…

        Pamukçuoğlu Mehmet Efendi, sekiz kişilik ailesiyle birlikte öldürülmüştür. Debbağ Hacı Ahmet Efendi’nin evinde karnı deşilmek ve çocuğu dışarı çıkarılmak suretiyle parça parça edilmiş bir hamile kadın cesedi bulunmuştur. Kasımoğlu Süleyman ve Semerci İbrahim Efendi aileleri ve çocuklarıyla birlikte öldürülmüşlerdir. Halide Edip başkanlığındaki heyetin dinlediği bir şahit, kendisinin 100’den fazla yanmış ceset gördüğünü söylemiştir.

        Manisa Müftüsü Alim Efendi’yi Yunanlılar fena halde dövmüşlerdir.

        Manisa bağlarında iki Türk kadını öldürülmüştür.

        Yunan askerleri, 17 Temmuz 1919 tarihinde Selvili Mescid’in aranması sırasında, caminin pencerelerini ve camlarını kırmışlar, tavanını parça parça etmişlerdir. Çatal Camii’nin aranması sırasında çamurlu ayaklarıyla seccadeleri çiğnemişler, duvarlarını söküp silah aramışlar, cami imamına türlü hakaretlerde bulunmuşlardır. Kadiri Camii’nin aranması sırasındaki türbedeki sandukanın etrafını kazmışlar, tahtalarını ve duvarlarını sökmüşlerdir. Cami ve dergâhın mütevellisi ve imamı Nurettin Efendi’yi silah sakladığı gerekçesiyle tehdit ve tahkir etmişlerdir. Muradiye Camii’ni de izinsiz aramışlar ve çamurlu ayakkabılarıyla çiğnemişlerdir. İvaz Paşa Camii, Yeni Sinan Medresesi, Güne Camii, Dilkeşar Camii, Kabak Hoca Tekkesi, Dere Mescidi, Niflizade Mescidi, Haccaçlar Mescidi ile 150’ye yakın cami, mescit, tekke ve medresenin aranması esnasında da aynı muamelelerde bulunulmuştur. (Mustafa Turan, Yunan Mezalimi İzmir, Aydın, Manisa, Denizli 1919-1923, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara-2018, 4.Baskı, sf. 187)”

        Kurtuluş Savaşı’ndan sonra ilk iş olarak işgalcilerin kullanılmaz duruma getirdiği dinsel alanlar onarıldı. Atatürk, bu konuya özel önem verdi. Ne yazık ki bazı kendini bilmez yobazların, İngiliz söylemleriyle düşünüp davranan emperyalist uşağı dincilerin Yunanlıların yıktığı camileri, Cumhuriyet yönetimi yıkmış gibi göstermeleri kör bir ihanet.

        “30 Yunan süvarisiyle yerli Rumlardan 200 kişilik silahlı bir kuvvet 7 Temmuz 1919’da Manisa’nın Mihaili Köyü’nün yakınındaki Yeniçiftlik’e saldırarak çiftlik sahibi Halit Paşa ile beş arkadaşını öldürmüşlerdir. Halit Paşa’nın başını keserek alıp götürmekteyken halkın Yunanlılara hücum etmesi üzerine uzaklaştırılmışlardır.

        24 Temmuz 1919’da Papaslı istikametinde ilerleyen Yunan kuvvetleriyle cereyan eden müsademe sonunda zayiat veren Yunanlılar Papaslı’yı yakarak kaçmışlardır.

        Hamzalı Köyü’nde, 12 Temmuz 1919’da bir ihtiyar öldürülmüş, iki kişi de yaralanmıştır. Cumalı Köyü 13 Temmuz 1919’da kısmen yakılmıştır. Bir ihtiyar öldürülmüş ve yakılmıştır. Diğer iki ihtiyarı da öldürmüşlerdir. Bir kadının gözlerini oymuşlar ve yaralamışlardır. Tarlalarında çalışan üç Türk’ü de öldürmüşlerdir. Çenke Köyü 13 Temmuz 1919’da kısmen yakılmıştır. Burada bir ihtiyar kadın yaralanmıştır.

        Yunanlılar, ricat esnasında Manisa ile çevre köylerini yakmışlardır.  Yunan ordusunun özel olarak tertip ettiği müfrezeler binaları yakıcı maddeler dökerek yakarlarken, diğer özel birlikler de yangından kaçan halkın üzerine ateş açmaktaydılar. Ateş içinde kaldığı için canlı canlı yanan pek çok insan olmuştur. (Aynı yapıt, sf. 189)” Yunanlıların kent, kasaba ve köyleri yakmaları kişisel bir davranış değil, tamamen komuta kademesinin tasarlayarak yaptırdığı bir yok ediş.

        “Yunan Merkez kumandanının emriyle ve Hükümet binasının yakılmasıyla Manisa’da yangın başlamıştır. Şehir ateşe verilmeden yerli Rumlar, Ermeniler ve Yahudiler şehri terk etmeğe başlamışlardır. Türklerin şehri terk etmeleri yasaklanmıştır. Yangından önce 4500 Türk Yunanistan’a götürülmüştür.

        Halktan yangın söndürmeğe teşebbüs edenler Yunan askerleri tarafından öldürülmüşlerdir. (Aynı Yapıt, sf. 190)” Daha önce de görüldüğü gibi Yunanlılar, silahsız halktan insanları tutsak olarak Yunanistan’a götürdüler. Tutsaklaştırılan silahsız insanların birçoğunu yaşamını yitirdiğini üzülerek söyleyeyim.

        “Manisa’da büyük yangının çıkmasından bir gün önce (5 Eylül 1922) çıkarılan yangın genişlemeden söndürülmüştür. Ertesi günü Yunan Merkez kumandanının emrindeki kundakçı askerler tarafından şehrin birkaç yerinde birden çıkarılan yangını söndürmek mümkün olmamıştır. (Aynı yapıt, sf. 190)” Kent, adeta yok edildi. Böylesi bir düşmanlık dünya tarihinde pek görülmemiştir.

        “… Yarım saat zarfında şehrin beş-on noktasından birden patlayan ve müteakiben birbirine kol atarak genişleyen yangın, Manisa’yı bir yanardağ haline sokmuştu. Derinden derine yakılan evlerin çatırtıları, bağrışan halkın vaveylaları, silah sesleri ve bomba tarrakaları hep bir araya karışarak bir bora esnasında bir ormanda duyulan korkunç uğultuları andırıyordu… Yunan devriyelerinin sokak başını tutan noktaların bütün gayretine rağmen evlerinden dışarıya fırlayıp sokaklara yayılan halkı dağlara ve ovalara dağılmaktan men edemediler. Bu halkın evlerinden dışarıya uğrayışı, aynı zamanda muhtelif noktalarda hep birden fışkıran suların birer küçük sel halinde akışı gibi bir şey oldu. Yunan zebanileri köşe başlarında, yol dönümlerinde, her biri ayrı istikamete doğru akan selleri nafile yere durdurmaya çalıştı. Kurşun, mitralyöz, bomba, süngü hiç mania kâr etmedi; Müthiş ve çılgın halk kitleleri tabii kuvvetlerinden bir unsur halinde ateş ve dumandan şehrin etrafına taştı. Yunan askerleri kâh atın üstünde, kâh yaya, bu kitlelerin üzerine saldırıyor, kadın demiyor, ihtiyar demiyor, çocuk demiyor, tüfek dipçikleriyle dövüyor, süngülerini saplıyor, boğuyor, öldürüyordu. (Halide Edip Adıvar, İzmir’den Bursa’ya, sf. 37-38)” Yalnızca evleri yakmıyor Yunan işgalcileri, insanları da yakıyor. Yanmayanlar ise süngü ve kurşunla can veriyor.

        “Panik içinde dağlara ve ovaya kaçan halkın bir kısmı Rum çeteleri tarafından öldürülmüştür. Yangın içinde kalarak hayatlarını kaybeden pek çok kimse olmuştur. Yangın sırasında ölenlerin sayısı tam olarak tespit edilememiştir. 2000’den fazla Türk’ün öldürülmüş olduğu tahmin edilmiştir.

        Yerli yabancı basın mensuplarının tahkikatına göre 3500 kişi ateşe atılmak suretiyle öldürülmüştür. 855 kişi kurşunlanarak öldürülmüş; 167 yaralı da tedavi altına alınmıştır.

        Manisa’yı yakan Yunan Tahrip Taburları, halkın önemli bir kısmının Manisa dağlarına sığındığını görünce iki taraftan bu dağları sarmağa çalışmışsa da Türk askerinin yetişmesi üzerine katliam planlarını tamamen tatbik etmeğe muvaffak olamadan kaçmağa mecbur olmuşlardır. (Aynı yapıt, sf. 191” 26 Ağustos’ta başlayan Büyük Taarruz’u Mehmetçiğin hiç soluk almadan sürdürmesinin nedeni; Yunanlıların yapacağı kıyımları, yok edişleri, yangınları önlemek içindi.

        Kendisi de Manisalı olan Yakup Kadri Karaosmanoğlu, kentte yaşayan yirmi bin kişiden on beş bin kişinin sağ kaldığını söylemekte. Sağ kalanların da perişan bir durumda olduğuna tanıklık etmekte.

        “Yerli ve yabancı basın mensuplarından müteşekkil bir heyetin incelemeleri sonunda Manisa ile ilgili verdiği zayiat listesi şöyledir: 10.700 ev, 13 cami, 272 dükkân, 19 han, 3 fabrika, 5 çiftlik binası, 26 bağ evi, 1740 köy evi yakılmıştır. Asım Us, 17.000’den fazla Manisa’nın kıymetçe % 99’unu teşkil eden kısmının yakıldığını belirtmektedir.

        Halide Edip Adıvar başkanlığındaki Tahkik Heyeti’nin hükümete verdiği rapora göre: Manisa’da 16.000 ev yakılmış, 1100 ev kurtulmuştur. (Aynı yapıt, sf. 192)”

        Yukarıda anlatılanlar, yalnızca Manisa merkezi ve çevre köylerle ilgili. Farklı kaynaklar, değişik sayılar verse de üç aşağı beş yukarı aynı noktada birleşmekteler. Bundan da anlaşılıyor ki Manisa’da çok büyük bir insan kırımı yaşandı. Ayrıca yangınlarla kent, yaşanmaz duruma getirildi. Kent ekonomisi çökertildi. Halk evsizliğe, açlığa tutsak edildi.

        Atatürk Türkiye’sinin en büyük çalışması, işgalcilerin yıktığı kentleri, yeniden imar etmek oldu. Bu hem ekonomik hem de sanayi alanında gelişmemiz açısından büyük zorluklarla karşılaşmamıza neden oldu. Cumhuriyet, kısa sürede halkımızın yaralarını sardı. Ancak giden canlar, yerine gelmedi. Acılar, yüreğimizi yüz yılı aşkın bir süredir içten içe yakmakta.

                                                                       Adil Hacıömeroğlu

                                                                       24 Haziran 2023

1 yorum:

  1. Elinize sağlık. Bugün yapılan en büyük yanlış, bu kıyımların emperyalizmin güdülemesiyle yapılmış olduğunu unutmak, arkasında İngiliz emperyalizmi ile Batı tarihçiliğinin ideolojik desteği olduğunu görmezden gelmektir.

    YanıtlaSil