ESİR KAMPLARINDA UMUDU YEŞERTENLER


        Birinci Dünya Savaşı sırasında birçok askerimiz ve sivil yurttaşımız, İtilaf devletlerince tutsak edildi. Bu tutsaklar, üç kıtanın (Afrika, Asya, Avrupa) farklı yerlerinde esir kamplarında tutuldu.

        Kampların çoğunda yaşam koşulları çok zordu. Tekdüzelik egemendi günlük yaşama. Çoğu kampta insanca yaşam olanakları yoktu. Her türlü koşullara karşın Türk tutsaklar, kendi aralarında gösterdikleri yardımlaşma ve dayanışmayla yaşama tutundular. İçgüçlerini (morallerini) yitirmediler. Her türlü olumsuzluğu birlikte göğüslediler. Olumsuz koşullarda, olumlu işler yapmaya çalıştılar. Kimi meslek öğrendi bilenlerden, kimi ise yabancı dil. Okuma yazma bilmeyenler, okur yazar oldu tutsaklıkta.

        “Türk esirlerden okuma-yazma bilenler, özellikle de subayların yönlendirmesiyle, kamplarda okuma-yazma okulları açmışlardır. (Cemalettin Taşkıran, Ana Ben Ölmedim I. Dünya Savaşı’nda Türk Esirleri, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 5. Basım, Mart 2015, sf. 354)”

        Yalnızca okuma yazma öğrenmeyle kalmadı Türk tutsaklar. Bazıları el becerilerini, yeteneklerini ortaya döktüler.

        “Kamplarda kendileri müzik aletleri imal etmişler gerek bunlarla gerekse dışarıdan sağlanan müzik aletleriyle, kampların çoğunda konserler verilmiştir. (Aynı yapıt, sf. 354)” Müzikle uğraşmak, onların içgüçlerinin ayakta kalmasını sağladı. Bu yolla zor koşullar altında bile neşeli olunabileceğini göstermişler. Yaşama küsüp kendi kendilerini içten içe yiyip bitirmediler.

        “… Efrad kamplarındaki kemani Ömer’in, zabitandan olan epeyce talebesine mukabil, ud öğrenmek isteyenlere de Avni Bey ders veriyor ve şarkı meşk ediyordu. Ayrıca, saz öğrenenler de eksik değildi. Ud, saz, efraddan sanatkâr olanlarca yapılıyor, keman gibi çalgılar da, Kerim ve Memduh mağazalarından tedarik ediliyordu. Zabitan arasında, Yüzbaşı Neşet Bey’in notalarıyla mandolin çalması müstesna, diğer keman ve ud meraklıları pratikten ileri gidemiyorlardı. Razi Bey isminde bir zat çok güzel nısfiye (ney) üflüyordu. Bambu kamıştan nısfiyesini kendi açmıştı. (Aynı yapıt, sf. 100)” Bu satırlar, Hindistan-Bellary kampında dört yılı aşkın bir süre kalan Muhittin Erev’in. Görüldüğü gibi içgüçlerini koruyarak yaşama tutunmak için Türk tutsaklar, müziğe sarıldılar uzak diyarlarda.

        “… Boş vakitlerimizi dedikodu ile geçirmektense, Fransızcaya çalışmayı münasip gördük.

        … Fransızca kursu nihayete erdiği vakit, İngilizce öğrenmeye karar verdik. (Aynı yapıt, sf. 100)” İngilizceleri o denli ilerletenler vardı ki Fransızca romanları İngilizceye çevirmekteydiler. Bazıları ise İngilizce yayımlanan gazeteleri okuyarak Türkçeye çeviriyorlardı. Böylece esir kamplarında kalanlar hem Türkiye’den hem de dünyadan haberdar oluyorlardı.      

            “Hindular sığır eti yemediği için sığır etinin ucuzluğunu dikkate alan Kayserili efrad, ne yapıp etmişler, Hintlilerden sorup soruşturup, nihayet pastırma için lüzumlu baharatı, bilhassa çemen bulmuşlar, yakında Kayseri pastırması arz-ı endam edecek… (Aynı yapıt,sf.101)” Kayserili erlerin ticaretteki girişimci ruhu, Hindistan’daki esir kamplarında harekete geçiyor hem de koşulların çok olumsuzluğuna karşın.

        “… Niğde’nin ‘Fertek’ nahiyesinden olması gereken bir kısım efrad da külliyetli miktarda muz almışlar. Bundan cibre hazırlamışlar ve iptidai vasıtalarla imbik meydana getirerek muz rakısı yapmaya muvaffak olmuşlardır… (Aynı yapıt, sf. 101)” İşte, Türk olmak böyle bir şey… Yoktan var eder cani çektiğini. Esir kampında canı rakı çekmişse bunu, Hint diyarında çokça bulunan muzdan rakı üreterek yapar. 

        En zor koşullarda bile içgüçlerini bozmayıp yüksek tutan ve içlerindeki umudu, bir an olsun yok etmeyen esir kamplarındaki Mehmetçiklerimizden öğreneceğimiz çok şey var. Mehmetçik, nerede, hangi koşullarda olursa olsun umudunu yitirmiyor. Dünyayı hayran bırakan büyük utkuların kazanılmasında, en büyük etkenlerden biridir umutlu olması.

        Şimdilerde öyle mi? En küçük toplumsal ve siyasal olumsuzlukta “Öldük, bittik, mahvolduk.” gibi sözlerle umutsuzluklarını derin karamsar, kötümser uçurumlara dönüştürenleri gördükçe esir kamplarında en olumsuz koşullarda ayakta durmayı başaranlara hayranlığımız artmakta. Her gecenin bir sabahı olduğunu bilerek yaşayanların içinde yeşerir umut tohumları. Bu diyalektik gerçekten uzak olanlar, özgüçlerine güvenmezler asla. Oysa ne büyük bir güç taşıdıklarını fark etmezler bile.

        Olumlu da olumsuz da olsa koşullar; insan direnmesini, sabretmesini, savaşmasını, ayakta durmasını bilmeli. Bunları bilinmediğinde teslimiyet başlar ona, buna. Teslimiyetin kime olduğu önemli mi; sen, sen olmadıkça.

                                                                       Adil Hacıömeroğlu

                                                                       6 Haziran 2023

1 yorum:

  1. Umudunu kesen insan ölmüş demektir. Nefes alıyorsak ümit vardır. Olmalıdır
    Duygusal Şair İsmail Gökçe
    DENİZLİ

    YanıtlaSil