Urla’nın adını ilk duyduğumda ortaokul son sınıftaydım.
Denizli-Çal-İsabey Ortaokulu’ndaydım. Son sınıflarda yapılan tartışıda (münazarada)
birinci olmuştum. Okul müdürümüz, Necati Cumalı’nın Susuz Yaz’ını
armağan etmişti bana. Ben de bu kitabı, eve gider gitmez elime aldım ve o gece
uyumadan bitirdim. İşte, Urla’yı ilk kez Susuz Yaz’dan öğrendim.
Sonrasında da haritada Urla’nın yerini bulmuştum. Daha sonra Cumalı’nın neredeyse
tüm kitaplarını okudum. Artık o, benim yazarım oldu. Hep Urla’nın düşünü kurdum
yıllarca.
17 Mayıs 1919’da Urla, Yunanlılarca işgal edildi. İşgalden
bir gün önce sekiz yüz kişilik Rum çeteleri, Urla’nın Türk köylerine saldırmaya
başlamıştı. Rum çeteleri, Türk köylerini basıp yakmaya, yağmalamaya ve halkı
öldürmeye girişti.
“Rum çetelerinin dehşet verici mezalimini öğrenen halk,
bunlar tarafından yapılacak saldırılara karşı, şehirdeki bir silah deposunu
zorla açarak mevcut tüfek ve cephaneyi almışlar ve 120 kişilik bir milis
kuvveti vücuda getirmişlerdir. (Mustafa Turan, Yunan Mezalimi İzmir, Aydın,
Manisa, Denizli 1919-1923, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara-2018,
4.Baskı, sf. 136)” Görüldüğü gibi halk, işgale ve Rum çetelerinin saldırılarına
karşı anında örgütlenip tepki verdi. Burada halkımızın bağımsızlık tutkusu
görülmekte.
Yunanlılar, Urla’yı işgal eder etmez ilk olarak Türk
askerlerini etkisiz duruma getirdiler. “… Türk askerlerini de kaza merkezinde
toplamışlardır. Silahların tesliminden sonra subaylar, Hükümet dairesinde
toplanarak esir muamelesi yapılmağa başlanmıştır. Subaylara ait silahlarla
birlikte eyer takımları ve hayvanları da alınmıştır.
18 Mayıs 1919 günü subaylar Hükümet binası önünde ve Hıristiyan
halkın önünde, birkaç kere yoklama edilmek bahanesiyle bekletilmiş ve bu esnada
bir İngiliz subayının gelmesi üzerine subayların serbestlikleri bir derece iade
edilmiştir.
19 Mayıs 1919 günü subay ve efrat aileleri, iskeleye
getirilerek bir Yunan torpidosuyla İzmir’e sevk edilmişlerdir. İzmir’e
getirilen subay ve askerler aynı gün İzmir Kışlası’na kapatılmışlardır. (Aynı
yapıt, sf. 137)” Görüldüğü gibi işgal güçlerinin ilk yaptığı iş, Türk askerinin
itibarıyla oynamak. ABD, FETÖ eliyle Ergenekon ve Balyoz tutuklamaları sırasında
Türk subaylarını itibarsızlaştırmak için elinden geleni yaptı. Bu, rastlantı
mıdır? Doğaldır ki hayır! Düşman, önce Türk subayını hedef alır. Subaysız bir
ordu olmaz.
Urla’nın Güllübahçe ve Kuruçeşme çevresindeki köylerdeki
evler, tümüyle yakıldı. Halktan birçok kişi öldürüldü. 19 Mayıs 1919’da Çeşme’den
gelen Rum çetesi; Barbaros, Gaziovası ve Zeytunlar köylerini tahrip ettiler.
Urla’da Katırcı Mehmet Ali, Yunan askerlerince dövülerek
öldürüldü. Urla’nın Kamalı Mahallesi’nde Muhacir Necip, düşmanca katledildi.
10 Ağustos 1919’a dek Urla’da, onu kadın ve kız olmak üzere
kırk dört kişi öldürüldü. İki kadına tecavüz edildi. Halkın 20. 939.621 kuruşluk
eşyası gasp edildi. Onlarca kişi dövüldü. Ne yazık ki öldürme, tecavüz ve gasp
ile ilgili sağlıklı kayıtlar yok!
Tire, düşmanlarca 28 Mayıs 1919’da işgal edildi. “Esasen
İzmir’den gelen subaylar, burada bir mukavemette bulunması yolunda
çalışmışlarsa da İstanbul Hükümeti’nin sabır sükûn tavsiyesine uyan halk ile mukavemetin
yapılabilmesi imkânı olmamıştır. (Aynı yapıt, sf. 138-139)” Halkın ve
subayların işgalcilere karşı direnişini kıran, İstanbul Hükümeti. Yunan
askerleri ve Rum çeteleri tarafından zulme uğrayan halka “sabır ve sükûn” yani
boyun eğip teslim olmayı önermekte İstanbul.
Yirmi iki Türk, süngüler altında Atina’ya götürüldü.
28 Nisan 1920 günü Tire’nin Büyük Kadife Köyü, bir Yunan
müfrezesi tarafından kuşatıldı. Topladıkları on iki köylüyü, bomba ve mitralyöz
ateşiyle öldürdüler.
Tire İlçesinde üç okul, bir cami, doksan bir ev, bir mağaza
yakıldı. Yunanlılar, 15.151.471 kuruşluk gasp yaptı. Altısı kadın olmak üzere
elli dokuz Türk’ü öldürdüler. İki köy tamamen yakıldı. Ürünler yakılıp meyve
ağaçları kesildi. 199 at, 8 koyun, 518 sığır ve öküz, 1 deve, 3 eşeğe el kondu.
Bayındır, 26 Mayıs 1919’da teslim alındı. Ne yazık ki
bu ilçemizde mezalimin derecesi konusunda yeterli bilgimiz yok!
22 Ağustos 1919’a dek birçok kişi öldürüldü düşman
tarafından. Birçok ev yağmalanıp yakıldı. Sayısı belirsiz kişi dövüldü. Bazı
kadınlara tecavüz edildi.
Nif (Kemalpaşa) hakkında üzülerek söyleyeyim ki Yunanlıların
yaptığı mezalimle ilgili çok fazla bilgi yok! Burada da köyler basılmış,
insanlar soyulmuş. Para vermeyenler dövülmüş. Kadınların namusuna el uzatılmış.
“Anadolu Ajansı’nın resmi istatistiğine göre: Nif Kazası’nda
3 okul, 11 resmi bina, 5 cami, 2 mezarlık, 1 tekke, 3 fabrika, 394 hane, 6 han,
66 dükkân yakılmış tahrip edilmiştir. (Aynı yapıt, sf. 142)”
Yunanlıların Kuşadası ilçesinde yaptıklarıyla ilgili
elimizde çok fazla bilgi yok! Sayısal veriler belli olmamakla birlikte işgal
edilen yerlerde yapılan mezalimin benzeri burada da yapıldı. Öldürme, ırza geçme, gasp, yağma, soygun,
yakma olayları burada da oldu.
Kuşadası Kaymakamlığı’nın 3 Eylül 1919 tarihli yazısına göre:
A- Yunan askerleri, 108.124.800 kuruş değerindeki eşyayı yağma ve gasp
etmişlerdir. Bu miktar, kaza halkının yalnız %25’inin üzerinden alınmıştır. B-
21’i kadın olmak üzere 157 ölü vardır. Ayrıca 2 kişi yakılmıştır. Yaralı sayısı
bilinmemektedir. C- 9 kişi dövülmüştür. D- 8 kızın ırzına tecavüz
edilmiştir. (Aynı yapıt, sf. 143)” 3 Eylül 1919 sonrasından herhangi bir veri
yok!
Kurtuluş Savaşımızın ne denli zor koşullarda örgütlendiği
anlaşılmakta. Kurtuluş Savaşı’mızı, Anadolu’nun bağrında ilmek ilmek ören
Atatürk’e ne denli minnet duysak az. Onu kahraman, lider, büyük, unutulmaz
yapan da bu. İşgal karşısında sessiz kalan Padişah Vahdettin ve İstanbul
hükümetleri için tarih, kararını vermiştir. Bu karar, aslında ulusun kararı.
Düşman işgaline karşı sessiz kalıp yurdunu ve halkını savunamayanlara yurtsever
demek, saflık değil de ne?
Adil
Hacıömeroğlu
15
Haziran 2023
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder