ATACAN ATEŞLENDİ (Dinlence Yazıları-14)


         22 Temmuz Cumartesi…. Güne, güzel başladık. Yiyip içtik, deyip güldük. Havuza girildi bolca. Havuza en az girenlerdenim. Yüksek Fırınlar-Fakir Baykurt bitti. Güzel bir kitap... Attila İlhan’ın O Karanlıkta Biz kitabına başladım bu sabah.

         Akşama doğru elli bir oynadık. Çocuklar, yanımızda kendilerince eğlenmekteler. Yemek zamanı gelince karnımızı doyurduk. Yemekte ker iki anne de çocuklarının ne yiyip yemeyeceklerine karışmaktalar. Çocuklar, bu duruma karşı durmaya çalışmaktalar. Kendi göbeklerini, kendileri kesmek istemekteler. Bu konuda da haklılar… Bu durum beni de son derece rahatsız etmekte. Böyle olursa bu çocuklar nasıl özgüven kazanacaklar?

         Gönül Hanım, Can’a çok fazla karışmaya başlayınca çocuk, ayağa kalkıp: “Sen karışkansın anne!” dedi birden ve başkaldırısını yaptı.

         Çocuğun kendi başına iş yapma isteği hoşuma gitti. Asıl hoşuma giden ise çocuğun kullandığı “karışkan” sözcüğü. İlk kez işittim. Can’ın buluşu bu. Daha önce yazıp söylemiştim. Çocuklar çok güzel sözcük türetir, hem de arı duru Türkçe. Sözcüğün kök anlamını iyi kavrayan çocuk, karşısına çıkan olay, durum ya da olguyu anlatan bir sözcük bilmiyorsa kendisi sözcük üretir gencecik beyniyle. Can da böyle yaptı. Bu sözcük, hoşuma gitti ve Can’ı kutladım. Artık bu sözcüğü, yazılarımda kullanarak yaygınlaşmasını sağlamak da benim görevim.

         Çocuklar, sıkılınca odaya gidip telefonlarıyla oynamak istediler. Bizim odayı seçti Atacan. Kapı kartını alıp gittiler. Bir saat sonra Can telefon etti, Atacan fenalaştı diye. Koştuk odaya. Çocuk, ateşler içinde yanmakta. Eşim, akşam yemeğinden önce iklimlemeyi açmış. Hem de on sekiz derecede… Amacı odayı iyice serinletmek. Bu konuda onu önceden uyarmıştım, oda çok soğuyor diye. Dinletemedim.

         Odaya gidince Ata, hemen bana sarıldı. Ateşlendiğinde hep böyle yapar. Onu iyileştireceğimi düşünür. Ben de onu hayal kırıklığına uğratmam. Önce soydum çocuğu, sonrasında soğuk bir duş aldırdım. Ardından dışarı çıktık. Eşim çocuklu bir aileden ateş düşürücü bulmuş bile. Hemen içirdik ve serin masamıza oturttum onu. Serin demişsem, otel bahçesinin en serin masası. Yoksa öyle ferahlatıcı bir serinlik anlaşılmasın. Ne de olsa Bodrum burası, kaynar bir kazan.        Çocuğun ateşi düştü gibi. Hep yanımda oturmakta. İki de bir alnını uzatmakta bana ateşinin düşüp düşmediğine bakayım diye. Gece yatmadan önce bir daha şurup içirdik ona. Sabah uyanınca ateşi vardı yine. Ancak çok yüksek değildi. Yine de bir kaşık içirdik ona şuruptan. Şurubu kahvaltıdaki Bolulu aileye geri verdik. Çünkü kahvaltı sonrası otelden ayrılıp yola çıkacaklardı. Üç çocukları var. Çocuk bu… Yolda ne olacağı belli olmaz.

         Akşama dek her şey normaldi. Akşam yemeğinden önce ateşi yükseldi. Yine bir aileden şurup bulduk. Ancak şişenin içinde az kalmış. Yemeğe oturduk, çocuk birkaç lokma yiyip başını kucağıma koydu. Anlaşılacağı üzere halsizlik var bedeninde. Otelde ne yazık ki bu durumlar için bir ecza dolabı yok! Sağlık Görevlisi Ozan Bey, ilgilendi çocukla. Neyse olacak gibi değil bu iş. Nöbetçi eczaneyi öğrendik. Eşimle arabamıza atladık ve Yalıkavak’ın yolunu tuttuk. Terslik olacak ya… Yollar tıkalı. Özellikle Yalıkavak’ın içi tıklım tıklım… Güç bela gittik eczaneye ve bir ateş dürücü şurupla bir de ısıölçer alıp geri döndük. Bu süre içinde Canlardan birkaç kez telefon geldi. Sağlık görevlisi, Atacan’ın ateşini düşürmek için serum bağlamak istemiş birkaç kez. Çocuk: “Annem, babam olmadan bir şey yaptırmam.” diyerek kabul etmemiş. Oradakiler ısrar etmişler, ama nafile…

         Geri döndüğümüzde Ata’nın başında toplanmış bir kalabalık vardı. Çocuk, bizi görünce canlandı. Hemen şurup içirdik, ısıölçerle ateşine baktık. Benden çay istedi getirdim. Oradakilerin hepsi, çocuğun biz olmadan serumu reddetmesindeki iradesini, kararlılığını konuşmakta.

         Atacan’a: “Niye kabul etmedin serum takılmasını? Bak, Canlar da yanındaydı.” diye sordum. O: “Ben, henüz çocuğum. Böyle şeylere kendim karar veremem. Sizin sorumluluğunuzda böyle kararlar.” diyerek yanıtladı beni. Bu tavrını beğendiğimi söyleyebilirim.

         Gece birkaç kez daha içirdik şuruptan. Gece boyunca belli aralıklarla kontrol ettim elimle ateşini. Arada ısıölçeri koydum koltuk altına. Bunları yaparken eşimi uyandırmamaya özen gösterdiysem de o arada uyandı yine de. Çünkü ertesi gün yola çıkacağız. Arabayı o kullanacak, dinlenmeli.

         Sabah uyandığımızda durum normale döndü. Olabildiğince geç uyandırdık onu. Kahvaltı için ben çıktım ve yeterince kahvaltılık aldım. Çünkü aşevi kapanmak üzereydi. Onlar gelince çayları doldurdum. Çocuk gülümsemeye başladı. Bize takılıp şakalar yapınca “Tamam!” dedim, atlattı bu fırtınayı. Annesi, zorlamadı onu yesin diye. O istediği kadar yedi. Bolca çay içti.

         Kahvaltıdan sonra havuza girip yüzdü. Ardından duş alıp rahatladı. Biz de eşyalarımızı toplamak için odamıza gittik. Yükçelerimizi, arabanın yüklüğüne yerleştirdim. Araba yine sıkış tıkış... Yüklüğe sığmayan birkaç torbayı, arka koltuğa Atacan’ın oturacağı yerin yanına koydum, özellikle azıklarımızı. Artık rahatça çay içebiliriz. Yola çıkma hazırlığımız tamam.

                                                                       Adil Hacıömeroğlu

                                                                       13 Ağustos 2023

 

        

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder