GECE YARISI OTEL ARAYIŞI (Dinlence Yazıları-9)


         Lezzetli gözlemelerimizi yiyince kendimize geldik. Artık karnımız tok, sırtımız pek… Milas’a doğru yol almaktayız. Yol, çok işlek… Her iki yandan taşıtlar aralıksız gelmekte. Söke yönüne gidenler daha çok. Hafta sonu yazlıklarına dinlenceye gidenler, işlerine yetişmek için geceden dönmekteler. Onun için yel gibi uçmaktalar yolda. Sanki arabalarında tekerlek yok da kanat takmışlar.

         Milas’a ulaştık. Önce öğretmenevine gittik. Yer yok! Az önce bir odayı vermişler. Görevli: “Az önce arasaydınız, odayı size ayırırdım.” dedi. Oysa yol boyunca telefon ettik oraya. Telefon sürekli meşgul. Çaldığında ise açılmıyor. Oradan ayrılmadan birkaç oteli aradık, odalar dolu. Öğretmenevindeki görevlinin verdiği başka bir oteli aradık. Yüksek bir eder söyledi. Bu da gece yarısı fırsatçılığı… Boşu boşuna zaman geçirmiş olduk orada.

         Bodrum’a yollandık. Yer bulamazsak çekeriz arabayı kent içinde bir yere uyuruz birkaç saat. Zaten sabaha ne kaldı ki… Bir yandan da telefon etmekteyiz bazı otellere. Bodrum merkezinde bir butik otel bulduk. Hem oda var hem de ederi uygun… Yerimizi ayırttık. Gece yarısı Bodrum’a girdik. Sokaklar insan dolu. Otelimizin olduğu sokağın kesiştiği caddede iki aşevinin önündeki cebe arabamızı eğledik. Aşevleri, cebe ne sandalye atmışlar ne de kuka koymuşlar. Bize de bir şey demediler. Taşıtımız pazartesi öğlene dek orada durdu. Birkaç kez gidip yüklüğünden bir şeyler alıp bir şeyler koyduk. Böyle hakka hukuka saygılı esnaflarla karşılaştığımız için çok mutlu olduk.

         Otele varır varmaz parayı ödeyip odamıza geçtik. Epeyce yorulmuşuz. Eşimle Atacan uyudu. Onlar uyurken ben azıcık dolaştım. Otel görevlileriyle söyleştim bir süre. Sonrasında gecenin iki buçuğunda ben de uyudum.

         Sabah erkenden uyandım. Çünkü beden saatim böyle… Güneşten önce uyanıp teslim almalıyım dünyayı. Bu yarışı yitirdiğim an, beden saatim bozuldu demektir. Bu da sağlığımın iyice bozulduğu anlamına gelir. Bunun bilimsel bir dayanağı yok, benim düşüncem böyle.

         Duşumu alıp giyindikten sonra bizimkileri de uyandırdım. Onlar da kalkıp hazırlandılar. Onlar hazırlanırken ben birkaç parça eşyamızı arabanın yüklüğüne götürüp koydum. Günler sonra bir gazete aldım. Biraz dolaştıktan sonra geldim odamıza. Tam da çıkmak üzereydi Atacan’la eşim. Yürüyerek öğretmenevine kahvaltıya gittik. Güzel bir kahvaltı yaptık. Üçümüz de çay içmeyi sevmekteyiz. Görevliler çay makinesini kaldırana dek içtik çayımızı. Çay bitince kalkma zamanımız da geldi. Bu kadar dinlenme yeter.

         Bodrum sokaklarında yürüdük. Yeni yerler, renkler, özellikler keşfetmeye çalıştık. Sokaklar boş ve temiz. İnsanlar, böyle güzel sabahı nasıl uyuyarak geçirirler? Ben buna hayret ederim. Sabahın temizliğini, sessizliğini, aydınlığını, karanlığa yengisini kaçırmak büyük yitik. Kimi esnaf, dükkânını açmakta. Kimi ise temizlik yapmakta dükkânında. Bazıları sabah çayıyla keyif çatmakta. Göz göze geldiklerime “Hayırlı işler!” diliyorum yüksek sesle. Sahil boyunca yürüdük bir süre. Sonrasında kentin ara cadde ve sokaklarına girdik. Eşim yürüyüşümüz sırasında sürekli vitrinlere bakıp bir şeylere bakıyor. Bizse keşif peşindeyiz Ata ile. Bir ara yitirdik birbirimizi. Saat bire gelirken nasıl olduysa birden karşılaştık eşimle. Atacan: “Bizi nasıl buldun?” diye sordu. O: “Kokunuzdan…” diye yanıtladı onu. Beni ve oğlunu öylesine tanıyor ki bizim nerelere gideceğimizi çok iyi biliyor. Bu nedenle bizi bulmakta zorlanmıyor hiç. Bu durumu defalarca yaşadık.

           Neredeyse üç gündür sağ gözümün çevresinde şiş, kızarıklık ve kaşıntı var. Fırsat bulup sağaltımcıya gidemedim. Bir otacıdan ilaç d alamadım. Arabamıza yürürken bir otacı gördük. Girdim içeri. Gözümle ilgili bir ilaç adı söyledim. O: “Dediğiniz iyi gelmez size başka bir ilaç vereyim.” dedi. Ben de aldım ilacı cebime koydu. Önümüzdeki caminin ayakyolunda ellerimiz yıkadım güzelce. Sonrasında gözümün çevresine merhemi sürdüm.

         Bir hafta kalacağımız otele Atacan’ın arkadaşı Canlar da gelecek. Bir gün önce Can’ın babası Cem, beni aramıştı. Onlar Didim’de geçirdiler pazar gecesini. Sabahleyin oradan çıkıp gelecekler. Otele giriş saatimiz belli. Yarım saat kala arabamızın yanına gittik. Artık hareket zamanı.

         Gideceğimiz yer Akyarlar. Güneş tepede. Yollarda taşıt bolluğu başladı bile. Bodrum’da bol olan iki şey var: taşın ve beton… Bazı yerlerde zor ilerlemekteyiz. Dağ taş yapılaşmış. Tepeler yazlık ve otellerle dolu. Bodrum’un yeşili, yerini betona bıraktı. Kıyıların çoğu, otellere teslim olmuş. Para hırsı ne ağaç bıraktı ne toprak.

         Bodrum Hâkimi türküsünün ilk dörtlüğünün birinci dizesi “Bodrumlular erken biçer ekini” diye başlar. Bodrum’da ne ekin kaldı ne de onu biçecek tırpanı sallayacak kollar. Ekin tarlalarının yerini, beyaz boyalı beton yapılar aldı çoktan. Aynı türkünün ikinci kıtasının ilk dizesi ise “Şu Bodrum’un dağlarında ceylanlar dolaşır.” demekte. Bodrum dağlarında ceylanın otlayacağı yer, ayak basacağı toprak kaldı mı acaba? Bu arada türkü formundaki bu ezginin bestecisi Nazmi Yükselen’i da saygıyla analım.

         Bodrum’un verimli toprakları, birçok endemik bitkinin ev sahibi. Ne yazık ki bunların birçoğu yok oldu ya da var olmaları tehlike altında. Bodrum’a özgü orkideden beş yüz kök kaldığını bilim adamları belirlemiş. Bunların çoğu da mezarlıklarda yaşamakta. Ölülerin koruduğu Bodrum orkidesini, diriler koruyamıyor ne yazık ki.

         Ak kirecin örttüğü taş yığınları arasında ilerlemekteyiz. Her yan banka, market, emlakçı, giyim ürünleri satan tekelleşmiş mağazalar… Türkiye’nin her yanına yayılmış bu işletmeler, Bodrum’un da kaymağını yemekte. Bu dükkân zincirlerinin birçoğunun sahibi yabancılar. Küçük girişimcilerin ekmek tekneleri yok olmakta giderek, çünkü büyüklerle rekabet etmeleri olanaksız.

         Otele tam saatinde vardık. Serttaş ailesi, az önce gelmiş. Bizi gülerek karşılıyor Can, Gönül ve Cem kabulyerinde. Arabamızı eğleyeceğimiz bir yer buluyor otelin güvenlikçisi. Cem, geçiyor direksiyona arabamızı görevlinin söylediği yere bırakıyor. Odamız belli… Yüklükteki eşyalarımızı elbirliğiyle taşıyoruz odaya. Modern tutukevine girdik kendi isteğimizle. Bir hafta buradayız.

                                                                       Adil Hacıömeroğlu

                                                                       8 Ağustos 2023

        

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder