Merdan Aslan… Geç tanıyıp çabuk yitirdiklerimden… Hak
bellediği yolda yalnız yürüyen nesli tükenen dervişlerden… Gerçeği eğip
bükmeden, karşısındakini de kırmadan bir incelik içinde söyleyen Doğrucu Davut...
Saygı ve sevginin insan bedeninde ve tininde vücut bulmuş hali... Dostluk için
yaşamış bir yürek adamı… Yaşamı boyunca almak yerine, vermeyi benimseyen özveri
derisi giyinmiş insanoğlu… Felsefeci olmanın çok yakıştığı adam… Arkadaşlarının
gözleriyle seven yürek insanı… Kitap okumayı, okutmayı insan olmanın biricik
gereği olarak benimseyen bilgi delisi… Kalıplara, dogmatizme sığmayan devrimci…
Kendi kafasıyla düşünen ve yolunu çizen özgür beyin… Yaşamı boyunca gerçeğin
peşinden koşan yorulmak bilmez kararlı bir yürek…
Merdan Aslan’la geç tanıştım. Sanırım 2000’li yılların
başıydı. Tanışır tanışmaz birden kırk yıllık dost olduk. Sanki doğduğum günden
beri tanıdığım biriydi. Sık sık görüşürdük. Benden on iki yaş büyüktü. 68
kuşağı devrimcisiydi. Doğum yeri, Erzincan… Çocukluğunun geçtiği yer ise Çayeli-Büyükköy’dü.
Asıl memleketi ise Çaykara’nın Akdoğan köyü… En çok çocukluğuna dair anılarını
anlatırdı. O anılarda ise hep Çayeli vardı. İstanbul’daki Trabzonlu, özellikle
de Çaykaralı yerdeşlerinin çoğunu tanırdı. Çaykara, onun doyamadığı, içinde
büyük bir özlemle çoğalan topraklardı. Babası jandarma astsubayı olduğu için
çocukluğunda farklı yerlerde yaşadı. Bu da onun bilinçli, donanımlı, farklı bakış
açılarına kavuşturdu.
Çok farklı işlerde çalıştı. Ancak meslek olarak hep öğretmenliği
benimsedi. Öğretmen okulu mezunuydu. Köy enstitüsü geleneğinin tüm
olumsuzluklara karşın var olmayı sürdürdüğü bir eğitim kurumunda okumanın onurunu
yaşadı hep. Bunu de her fırsatta belli ederdi. Yatılı okulda okumanın ona
kazandırdığı en önemli şey, paylaşma alışkanlığıydı. Paraya önem vermezdi. Dünya
malı onun için yüktü. Cebindeki beş kuruşu dostlarıyla paylaşmanın mutluluğunu
yaşardı. Bilgisini, birikimini esirgemezdi kimseden. Karşısındaki kişi kim
olursa olsun değer verirdi ona. Bilmediği bir şeyi söyleyen biri olunca kulak
kesilirdi.
Öğretmen okulundan sonra İstanbul Üniversitesi Felsefe
Bölümünü bitirdi. Bitirdiği bölümdeki doktorası tam bitiyorken tez aşamasında Amerikancı
12 Eylül darbecilerince üniversiteden çıkarıldı. Bu, içinde hep bir yara olarak
kaldı. Son öğrenci affı çıktığında: “Hadi gidelim, kaydını yaptıralım.” dedim.
Güldü… Ela gözleri daldı uzaklara. “Doğru diyorsun. Tezimi kısa sürede yazıp
veririm. Çok da iyi olur.” dedi. Ne yazık ki bu fırsatı bir türlü
değerlendiremedi. Buna biraz da Güre’ye yerleşmesi neden oldu.
Başkalarının en küçük işi olsa koştururdu o sorunu halletmek
için. İnsanların işini görmek için yaratılmıştı sanki. Her türlü meslekten,
sınıftan tanıdıkları olduğu için işleri kolay kılardı.
Bir dönem Küçükçekmece’de belediye başkan yardımcılığı
yaptı. Yani altın küpüne düştü ve üstüne altının tozu bile bulaşmadı. Siyasetçilerin
rüşvet çarkında dönmedi. O çarkın dişlileri arasında cebini doldurup yok
olmadı. Rüşvetçiliğe yüreklilikle karşı çıktı. Cumhuriyet ülküsünden ödün
vermedi bir an olsun bir tırnak ucu kadar.
Yüz yüze görüşemediğimizde telefonlaşırdık. Görüşmelerimiz
çok uzun sürerdi. Her seferinde bir saati aşardı konuşmalarımız. Güre’ye gidip
yerleşti yirmi bini aşkın kitabıyla. Sürekli yazar, notlar alırdı. Kitap delisiydi.
Sağlam bir arşivinin olduğunu biliyorum. En büyük dileği, kitaplarını bir
üniversiteye verip kendi adına bir kütüphane yapılmasıydı. Konuşmalarımızın
çoğu, kitaplar üzerineydi. Yazılarımı okur, sonrasında beni arardı. Eleştirileri
olumlu ya da olumsuz olsun altın değerindeydi benim için.
Güre’ye yerleşmesi, İstanbul’dan bir kaçıştı aslında, yaşamının
bazı köşe taşlarının yerine oturmamasından kaynaklı. Bazı dostlarına
kırılganlıkları vardı. Duygusal bir adamdı. Bu kırılganlıklar, onun yüreğinde
hançer yarası gibiydi. Haksızlığa uğradığını düşünürdü bazı dostlarınca. Bunu da
kendine yediremez, içine sindiremezdi. Bunca emeği görmezden gelenlere
kırılmıştı. Hem de gönülden…
Bir küçük anımı paylaşayım. Atacan (12), benim oğlum. Onu
dört beş yaşındayken tanıdı Emice. Atacan, ona hep “Merdan dede” derdi. Sanırım
beş altı yıl önceydi. Arada sırada birlikte yemek yediğimiz Beyoğlu’ndaki
Şimşek Aşevine gitmiştik ailece. Ata: “Merdan dedemi çağırmayacak mısın?” diye sordu.
Hiç yanıt vermeden telefonumu çıkarıp aradım Emice’yi. “Atacan, seni yemeğe
çağırıyor, Şimşek’teyiz.” dedim. On dakika geçmeden yanımda oturuyordu. O
gelmeden yemek söylememiştik kendimize. Yemeklerimiz bitti. Çay içmekteyiz
söyleşerek. Atacan: “Dede, sen satranç biliyor musun?” diye sordu. O: “Hayır!”
dedi. “O zaman ben, sana öğreteyim.” önerisinde bulundu. Ben ve eşim: “Yapma
oğlum, şimdi zamanı mı satranç öğretmenin. Bak, ne güzel konuşuyoruz.” desek de
ne çocuk ne de Emice dinledi bizi.
Atacan, benim çantamdan kalem ve kâğıtlar (Kâğıtların her
biri A4’ün dörtte biriydi.) aldı. Her taşın nasıl hareket ettiğini teker teker
hem yazdı hem de anlattı ona. O, çocuğu can kulağıyla dinledi. Yazıp anlatma
bitti. “Bu kağıtları sakın yitirme. Anlattıklarımı unutmamak için arada sırada
çalış!” dedi öğretmen edasıyla çocuk. O da: “Tamam Atacan, çalışırım.” diyerek yanıtladı
onu. Kağıtları düzgün bir biçimde ceketinin cebine koydu. Karşılaştığımızda o k
Merdan Aslan bana kâğıtları gösterirdi bana. Atacan da anlattıklarını unutup
unutmadığını sorardı ona. Salgın dönemi girdi araya. Çocuk, Şimşek Aşevine
gidemez oldu. Satranç takımını götürüp onunla oynamak bir türlü olmadı.
Öldüğünü biz söylemedik, o duydu. “Keşke bu acı haberi duymasaydım. Çok üzüldüm.”
dedi. O günden beri bir kez olsun sözünü etmedi.
Merdan Aslan bana “Emice” derdi, ben de ona “Emice” diye
seslenirdim. Bu, yerdeşliğimizin bir nişanesi gibiydi. Emice, kimseye sormadan
gidiverdi uçmağa ayak izlerini dünyaya bırakarak. Onu şimdiden özlemeye
başladım bile. Emice, çok erken olmadı mı gidişin? Yüzlerce kâğıtta notlar
almıştın kitap yazmak için. Belki onlar, bir gün bir vefalı dost tarafından
düzenlenip kitap yapılır. Sen de bunu, yattığın yerde duyumsarsın.
Emice, çocuklarına çok düşkündü. Taylan Can ve Ali Baran'dan söz
edildiğinde gözleri parlar, sesi titrerdi. Ölüm haberini duyduğumda önce
inanamadım. Gerçeği tam olarak öğrenince içim burkuldu. Bir akrabamı,
ağabeyimi, yerdeşimi, yoldaşımı, arkadaşımı, dert ortağımı yitirmenin üzüntüsü
çöktü içime. Gözümden yaşlar döküldü birden.
Merdan, adı gibi merdandı (mert ve
yürekliydi). Sözünde, eğrilik olmazdı. Düşündüğünü söylerdi. Yanlışı babası
da yapsa karşı çıkardı. Küçük çıkarlar için bin takla atan kişilerde3n
hoşlanmazdı.
12 Ağustos 2023 günü, Şişli Camisinin avlusuna ilk
gidenlerdendim. İnsan biriktirmişti yaşamı boyunca. O insanlar da yaz sıcağında,
onu sonsuzluğa uğurlamaya gelmişti. Gömütüne gittik. Orada da dostları
yanındaydı. 2007’de uçmağa varmış kardeşi Mehmet Aziz’in üstüne gömüldü.
Işıklarda uyusun ikisi de…
Adil Hacıömeroğlu
20
Ağustos 2023
Yüce tanrımız rahmetler ihsan etsin, ruhu şaad olsun, geride kalan yakınlarına sağlık ve esenlikler versin
YanıtlaSilGüzel yazı. Merdan i olduğu gibi anlatiyor. Elinize saglik Cuneyt Akalin
YanıtlaSilMekanı cennet olsun. Toplumumuzda ender görülen insanların umutları hep yeşersin...
YanıtlaSilKitaplarındaki bilgiler umut ışığı olsun 🤝🤝
Allah rahmet eylesin. Sayenizde tanışma fırsatımız olmuştu. Bilgisi ve sohbeti değerli bir büyüğümüzü kaybettik. Bana hediye ettiği kitabı kendisinden bir anı olarak saklıyorum.
YanıtlaSilMerdan aslanı çokk iyi anlatmışınız bende onu aksiseda matbaasını devraldığında tanıdım müşterim oldu makina verdim daha sonra ortakta olduk ama merdan aslan anlattığınız gibi çokkkk değerli birisiydi ama ticaret adamı değildi NURLARDA YATSIN ÇOKKKKK ÜZDÜ BİZİ
YanıtlaSilRuhu huzur bulsun.Sayenizde değerli bir kişiliği tanıdık.Keske yüz yüze tanışma olanağımız olsa keyifli sohbetlerde bulusabilseydik Merdan beyfendiyle
YanıtlaSilDostlar ayna gibidir , insan kendini görür.Ne mutlu size dostluğunuz devam etmiş.Doğru davranışlar insanı güçlü kılar.ilkeli olmak , sevgi, saygı, iyiniyet , birlik beraberlik içerisinde kitaplar arasında yapılan sohbetler dostlukları sağlamlaştırıyor.Karşısındakine değer verdiğin kadar insansın .İyi ki dostluk var .👏👏Anlatımınız insan kokuyor.Topluma ışıkolan,bilge insanı paylaştığınız için sağolunuz.insan uçmaya varsa bile anılarla anılır. Ad’ ı anıldıkça yaşar.Duygulanmamak elde değil,sözlerinizin güzelliği , gönlünüze , dilinize sağlık👏Siz de iz bırakan Merdan Aslan beyin ruhu şad olsun 🙏🏻🌺Mekanı cennet olsun🤲🏻Başınız sağolsun
YanıtlaSil