TÜRK’ÜN BÜYÜK UTKUSU, DUMLUPINAR (Dinlence Yazıları-19)


         Vakit, ikindiyi çoktan geçti. Güneş, ufukta solmak üzere… Kütahya’ya doğru gittikçe hava serinlemekte. Yol boyunca biçerdöverler… Arkamızdan vuran güneş ışınları, buğday tarlalarında sarı bir parlaklık oluşturmakta. Arada sırada meyve bahçeleri var sağımızda, solumuzda. Kimi zaman da fıstık çamları belirmekte yol kıyısında. Arabanın açık camlarından doğanın karışık bereketli kokusu gelmekte.

         Yol boyunca söyleşmekteyiz. Hızlı gitmiyoruz doğanın tadını çıkaralım diye. Zaten ivecen olacağımız bir durum da yok! Tatlı bir yokuşu çıkarken sağımızda bir uyarı tabelası gördük. Dumlupınar topraklarındasınız, lütfen radyonuzu açınız.” demekte. Hemen radyonun düğmesine bastım. Tüm radyolar ortak yayında. Tüylerimizi diken diken eden bir duyuru var. Duyuruyu etkili kılan bir marş çalmakta bir yandan: “Şu anda Başkomutan Meydan Muharebesinin gerçekleştiği topraklardan, Kütahya-Dumlupınar’dan geçmektesiniz. Mustafa Kemal Atatürk’ün başkumandanlığında gerçekleşen Dumlupınar Meydan Muharebesiyle kurtuluşun öyküsü altın harflerle yazılmıştır. Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün: ‘Ordular! İlk hedefiniz Akdeniz’dir, ileri!’ emrini verdiği vatanı ve bayrağı yaşatmak uğruna şehit düşen kahramanların yattığı topraklardasınız. Çevrede görmüş olduğunuz sarp tepelerden vatan için canlarını feda etmiş isimsiz kahramanların hikâyeleri yayılır yurdun dört bir yanına. Türk tarihi zaferlerle dolu, lakin 30 Ağustos 1922’de zaferle sonuçlanan Dumlupınar Savaşı Türk Ulusunun yeniden dirilişidir. Bu yıl 30 Ağustos Başkomutan Meydan Muharebesinin yüzüncü yılını büyük bir onur ve gururla kutluyoruz. Vatanımızı ve bayrağımızı korumak adına canlarını feda eden Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve tüm şehitlerimizi saygıyla anıyoruz. Ruhları şad olsun.” Metni okuyanın etkili ve güzel sesi, bir başka tılsım katmakta söylenenlere. Bu duyuru; geçen yıldan, yanı Başkomutan Meydan Muharebesinin 100. Yıl kutlamalarından beri var. Duyuruyu, belki on kez dinledik. Böyle aşırı düzeyde heyecanlanmam çok azdır. Şehitliğe gitmek farz oldu artık. Yıllar önce bir kez gitmiştim.

         Çok geçmeden Dumlupınar ilçesinin içinden geçerek şehitliğe girdik. Güneş iyice dağlara yaslanmıştı. Alaca bir akşamda, arabamızı şehitliğin girişinde eğledik. Hemen koştuk şehitlerimize. Akşam alacasında şehitlerimizin gömütlerini tek tek gezdik. Onların kimlik bilgilerinin çoğunu okuduk. Bazılarının fotoğraflarını çektik. İnsanın kanının donduğu yer burası. Büyük utkunun kazanıldığı topraklarla özdeşleştik. Büyük Utku için canını veren şehitlerimize saygı duymak, her Türk’ün görevi. Bazı kendini bilmez İngiliz uşakları, emperyalizmin yeminli hizmetkarları Kurtuluş Savaşı’mızı gözden düşürmeye çalışmaktalar. İçlerinde büyüttükleri Atatürk düşmanlığı, gözlerini kör etmiş durumda bu kandırılmış zavallıların. Doğaldır ki bu kişiler, Atatürk düşmanlıkları nedeniyle bu topraklar için canlarını veren şehitlerimizi de görmezden gelmekteler.

         Şehitliği, akşam olmasına karşın birçok kişi gezmekte. Herkes çok özenli ve sessiz… Şehitlere saygı üst düzeyde… Neredeyse herkes, parmak uçlarına basarak yürümekte. Şehitlik Anıtı, çok görkemli… Görenleri büyülemekte.

         Şehitliğin proje mimarı: Nejat Dinçel… Şehitlik: mezarlık, namazgâh, şadırvan ve otopark bölümlerinden oluşmakta. Şehitlikte adları belirlenen yüz subay ve beş yüz erin adları bulunmakta. 30 Ağustos 1992’de düzenlenip ziyarete açıldı. Burada dört anıt bulunmakta. Atatürk, İnönü, Fevzi Çakmak Anıtı (Tankut Öktem), Kurtuluş Savaşı Anıtı (Haluk Tezonar), Mehmetçik Anıtı (Tankut Öktem) ve Şehit Baba ve Oğul Anıtı (Haluk Tezonar)…

         Şehitlikte kanımızı donduran, soluğumuzu kesen büyük harflerle yazılmış Şehit Baba ve Oğul Anıtı’nın kitabesi: “BU ANIT, OĞLU MEHMET SEKİZ YAŞINDA İKEN 1912 YILINDA BALKAN SAVAŞINA KATILAN GALİÇYA, HİCAZ, YEMEN, KAFKASYA SAVAŞLARINDA CEPHEDEN CEPHEYE 11 YIL KOŞARAK ÇARPIŞAN DOĞU CEPHESİNDEN KURTULUŞ SAVAŞINA KATILAN VE DUMLUPINAR BAŞ KOMUTAN MEYDAN MUHAREBESİNDE, 19 YAŞINDAKİ ALAY SANCAKTARI OĞLU İLE KARŞILAŞTIKTAN SONRA 31 AĞUSTOS GÜNÜ ŞEHİT DÜŞEN ÇETMİLİ ALİ ÇAVUŞ’UN MUHTEŞEM DESTANIDIR. 0ĞLU KAHRAMAN ONBAŞI MEHMET 9 EYLÜL’DE İZMİR’E GİREN BİRLİĞİN BAŞINDA ŞEHİT OLMUŞTUR. YÜCE KAHRAMANLARI MİNNET VE ŞÜKRANLA ANIYORUZ.” Bu yazılanlara eklenecek söz var mı?

         Kurtuluş Savaşı’mıza birçok kadınımız katılmıştı. Onların adları, tarihimize altın harflerle yazılı. Bu kadınlardan bazıları da şehit düştü. “Aydın-Merkez, Yusuf Kızı Fatma, Doğum: 1901, 21 Yaşında… Kütahya-Emet, Halil Kızı Zeynep, Doğum: 1902, 20 yaşında… Manisa-Akhisar, Ahmet Kızı Ayşe, Doğum: 1903, 19 yaşında…” Görüldüğü gibi yaşamının baharında şehit düşmüş üç kadınımız, diğer şehitlerimizle yan yana yatmakta. Düşmana karşı savaşırken de yan yanaydılar.

         “Zonguldak-Merkez, Kömürcüoğlu Nihat, Doğum: 1909, 13 yaşında… Konya-Hadim, Süleymanoğlu Ahmet, Doğum: 1909, 13 yaşında… Konya-Bozkır, Ömeroğlu Hüsnü, Doğum: 1914, 8 yaşında… Nevşehir-Avanos, Aydınoğlu Ekrem, Doğum: 1910, 12 yaşında…” Bu kişiler, Dumlupınar şehitliğindeki çocuklar… O dönemin koşulları içinde doğum tarihlerinin geç yazıldığı düşünülebilir. Birkaç yaş küçük yazılmış olabilirler bu nedenle. Onlar da diğer şehitlerimizle koyun koyuna uymaktalar sonsuz uykularını yurt topraklarında.

         Hava iyice serinledi. Eşim ve Atacan, arabadan üstlerine bir şeyler giydiler. Ben ise tek saniyeyi boşa geçirmemek için durmadan dolaşmaktayım. Üşümüyorum, tersine her yanım terden sırılsıklam… Hava iyice karardı. Buradan ayrılmak çok güç… Buradaki şehitler, ailemin bir parçası gibi… Burada sabahlamak istiyorum. Bunun olanaksızlığını da biliyorum.

         Arabamıza isteksizce bindik. Dumlupınar'dan geçerken ilçe merkezindeki Atatürk Anıtı’nın önünde durduk.  Arkasında bulunan Atatürk evini gördük. Hava karardığı için kapalıydı. Yeniden yola koyulduk. Yavaşça ilerlemekteyiz Kütahya’ya doğru. Eşim, hiçbir şey demeden Zafertepe-Çalköy Anıtı’na sürdü arabayı. Artık gece oldu. Gökyüzünde büyüyen hilal var. Işığı loş… Yıldızlar, sonsuz karanlığın içinde parlamakta. Ağaç gölgeleri çok koyu… Anıtı, iyi görebilmek için ek ışık kaynaklarına gereksinmemiz var. Arabanın farları, Anıt’a yönelmiş ve açık… Telefonlarımızın da ışıklarını yaktık. Burası, Başkomutan Meydan Muharebesinin yönetildiği 1181 metre yüksekliğinde bir tepe. Çevreye egemen… Her yanı görmek olanaklı. 30 Ağustos Zafer Bayramı törenleri burada düzenlemekte. Anıt’ın görkemi büyüledi bizi.

         Kütahya’ya doğru gitmekteyiz. Kalacak yer sorunumuz var. Ancak dert etmiyoruz bunu. Bulamazsak bir yer, gidip şehitlikte geceleriz. Şehitlerimiz yurt topraklarını korudukları gibi bizi de korurlar. Kaygılanacak bir durum yok demek ki…

                                                                       Adil Hacıömeroğlu

                                                                       19 Ağustos 2023

 

1 yorum:

  1. Muhteşem bir metin..👏👏👏Sanki oradaymış gibi, acı ve gururla okudum. Genç kuşakların da okumasını, ziyaret etmesini dilerim.

    YanıtlaSil