Vakit, ikindiyi çoktan geçti. Güneş, ufukta solmak üzere…
Kütahya’ya doğru gittikçe hava serinlemekte. Yol boyunca biçerdöverler… Arkamızdan
vuran güneş ışınları, buğday tarlalarında sarı bir parlaklık oluşturmakta.
Arada sırada meyve bahçeleri var sağımızda, solumuzda. Kimi zaman da fıstık
çamları belirmekte yol kıyısında. Arabanın açık camlarından doğanın karışık bereketli
kokusu gelmekte.
Yol boyunca söyleşmekteyiz. Hızlı gitmiyoruz doğanın tadını
çıkaralım diye. Zaten ivecen olacağımız bir durum da yok! Tatlı bir yokuşu
çıkarken sağımızda bir uyarı tabelası gördük. Dumlupınar topraklarındasınız, lütfen
radyonuzu açınız.” demekte. Hemen radyonun düğmesine bastım. Tüm radyolar ortak
yayında. Tüylerimizi diken diken eden bir duyuru var. Duyuruyu etkili kılan bir
marş çalmakta bir yandan: “Şu anda Başkomutan Meydan Muharebesinin
gerçekleştiği topraklardan, Kütahya-Dumlupınar’dan geçmektesiniz. Mustafa Kemal
Atatürk’ün başkumandanlığında gerçekleşen Dumlupınar Meydan Muharebesiyle
kurtuluşun öyküsü altın harflerle yazılmıştır. Başkomutan Gazi Mustafa Kemal
Atatürk’ün: ‘Ordular! İlk hedefiniz Akdeniz’dir, ileri!’ emrini verdiği vatanı
ve bayrağı yaşatmak uğruna şehit düşen kahramanların yattığı topraklardasınız.
Çevrede görmüş olduğunuz sarp tepelerden vatan için canlarını feda etmiş
isimsiz kahramanların hikâyeleri yayılır yurdun dört bir yanına. Türk tarihi
zaferlerle dolu, lakin 30 Ağustos 1922’de zaferle sonuçlanan Dumlupınar Savaşı
Türk Ulusunun yeniden dirilişidir. Bu yıl 30 Ağustos Başkomutan Meydan
Muharebesinin yüzüncü yılını büyük bir onur ve gururla kutluyoruz. Vatanımızı
ve bayrağımızı korumak adına canlarını feda eden Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve
tüm şehitlerimizi saygıyla anıyoruz. Ruhları şad olsun.” Metni okuyanın etkili ve
güzel sesi, bir başka tılsım katmakta söylenenlere. Bu duyuru; geçen yıldan,
yanı Başkomutan Meydan Muharebesinin 100. Yıl kutlamalarından beri var. Duyuruyu,
belki on kez dinledik. Böyle aşırı düzeyde heyecanlanmam çok azdır. Şehitliğe gitmek
farz oldu artık. Yıllar önce bir kez gitmiştim.
Çok geçmeden Dumlupınar ilçesinin içinden geçerek şehitliğe
girdik. Güneş iyice dağlara yaslanmıştı. Alaca bir akşamda, arabamızı
şehitliğin girişinde eğledik. Hemen koştuk şehitlerimize. Akşam alacasında
şehitlerimizin gömütlerini tek tek gezdik. Onların kimlik bilgilerinin çoğunu
okuduk. Bazılarının fotoğraflarını çektik. İnsanın kanının donduğu yer burası.
Büyük utkunun kazanıldığı topraklarla özdeşleştik. Büyük Utku için canını veren
şehitlerimize saygı duymak, her Türk’ün görevi. Bazı kendini bilmez İngiliz
uşakları, emperyalizmin yeminli hizmetkarları Kurtuluş Savaşı’mızı gözden
düşürmeye çalışmaktalar. İçlerinde büyüttükleri Atatürk düşmanlığı, gözlerini
kör etmiş durumda bu kandırılmış zavallıların. Doğaldır ki bu kişiler, Atatürk
düşmanlıkları nedeniyle bu topraklar için canlarını veren şehitlerimizi de
görmezden gelmekteler.
Şehitliği, akşam olmasına karşın birçok kişi gezmekte.
Herkes çok özenli ve sessiz… Şehitlere saygı üst düzeyde… Neredeyse herkes,
parmak uçlarına basarak yürümekte. Şehitlik Anıtı, çok görkemli… Görenleri
büyülemekte.
Şehitliğin proje mimarı: Nejat Dinçel… Şehitlik: mezarlık,
namazgâh, şadırvan ve otopark bölümlerinden oluşmakta. Şehitlikte adları
belirlenen yüz subay ve beş yüz erin adları bulunmakta. 30 Ağustos 1992’de düzenlenip
ziyarete açıldı. Burada dört anıt bulunmakta. Atatürk, İnönü, Fevzi Çakmak
Anıtı (Tankut Öktem), Kurtuluş Savaşı Anıtı (Haluk Tezonar), Mehmetçik Anıtı
(Tankut Öktem) ve Şehit Baba ve Oğul Anıtı (Haluk Tezonar)…
Şehitlikte kanımızı donduran, soluğumuzu kesen büyük harflerle
yazılmış Şehit Baba ve Oğul Anıtı’nın kitabesi: “BU ANIT, OĞLU MEHMET SEKİZ
YAŞINDA İKEN 1912 YILINDA BALKAN SAVAŞINA KATILAN GALİÇYA, HİCAZ, YEMEN,
KAFKASYA SAVAŞLARINDA CEPHEDEN CEPHEYE 11 YIL KOŞARAK ÇARPIŞAN DOĞU CEPHESİNDEN
KURTULUŞ SAVAŞINA KATILAN VE DUMLUPINAR BAŞ KOMUTAN MEYDAN MUHAREBESİNDE, 19
YAŞINDAKİ ALAY SANCAKTARI OĞLU İLE KARŞILAŞTIKTAN SONRA 31 AĞUSTOS GÜNÜ ŞEHİT
DÜŞEN ÇETMİLİ ALİ ÇAVUŞ’UN MUHTEŞEM DESTANIDIR. 0ĞLU KAHRAMAN ONBAŞI MEHMET 9
EYLÜL’DE İZMİR’E GİREN BİRLİĞİN BAŞINDA ŞEHİT OLMUŞTUR. YÜCE KAHRAMANLARI
MİNNET VE ŞÜKRANLA ANIYORUZ.” Bu yazılanlara eklenecek söz var mı?
Kurtuluş Savaşı’mıza birçok kadınımız katılmıştı. Onların
adları, tarihimize altın harflerle yazılı. Bu kadınlardan bazıları da şehit
düştü. “Aydın-Merkez, Yusuf Kızı Fatma, Doğum: 1901, 21 Yaşında… Kütahya-Emet,
Halil Kızı Zeynep, Doğum: 1902, 20 yaşında… Manisa-Akhisar, Ahmet Kızı Ayşe,
Doğum: 1903, 19 yaşında…” Görüldüğü gibi yaşamının baharında şehit düşmüş üç
kadınımız, diğer şehitlerimizle yan yana yatmakta. Düşmana karşı savaşırken de yan
yanaydılar.
“Zonguldak-Merkez, Kömürcüoğlu Nihat, Doğum: 1909, 13
yaşında… Konya-Hadim, Süleymanoğlu Ahmet, Doğum: 1909, 13 yaşında…
Konya-Bozkır, Ömeroğlu Hüsnü, Doğum: 1914, 8 yaşında… Nevşehir-Avanos,
Aydınoğlu Ekrem, Doğum: 1910, 12 yaşında…” Bu kişiler, Dumlupınar
şehitliğindeki çocuklar… O dönemin koşulları içinde doğum tarihlerinin geç
yazıldığı düşünülebilir. Birkaç yaş küçük yazılmış olabilirler bu nedenle. Onlar
da diğer şehitlerimizle koyun koyuna uymaktalar sonsuz uykularını yurt
topraklarında.
Hava iyice serinledi. Eşim ve Atacan, arabadan üstlerine bir
şeyler giydiler. Ben ise tek saniyeyi boşa geçirmemek için durmadan
dolaşmaktayım. Üşümüyorum, tersine her yanım terden sırılsıklam… Hava iyice
karardı. Buradan ayrılmak çok güç… Buradaki şehitler, ailemin bir parçası gibi…
Burada sabahlamak istiyorum. Bunun olanaksızlığını da biliyorum.
Arabamıza isteksizce bindik. Dumlupınar'dan geçerken ilçe merkezindeki Atatürk Anıtı’nın önünde durduk. Arkasında bulunan Atatürk evini gördük. Hava karardığı için kapalıydı. Yeniden yola koyulduk. Yavaşça ilerlemekteyiz Kütahya’ya doğru. Eşim, hiçbir şey demeden Zafertepe-Çalköy Anıtı’na sürdü arabayı. Artık gece oldu. Gökyüzünde büyüyen hilal var. Işığı loş… Yıldızlar, sonsuz karanlığın içinde parlamakta. Ağaç gölgeleri çok koyu… Anıtı, iyi görebilmek için ek ışık kaynaklarına gereksinmemiz var. Arabanın farları, Anıt’a yönelmiş ve açık… Telefonlarımızın da ışıklarını yaktık. Burası, Başkomutan Meydan Muharebesinin yönetildiği 1181 metre yüksekliğinde bir tepe. Çevreye egemen… Her yanı görmek olanaklı. 30 Ağustos Zafer Bayramı törenleri burada düzenlemekte. Anıt’ın görkemi büyüledi bizi.
Kütahya’ya doğru gitmekteyiz. Kalacak yer sorunumuz var.
Ancak dert etmiyoruz bunu. Bulamazsak bir yer, gidip şehitlikte geceleriz.
Şehitlerimiz yurt topraklarını korudukları gibi bizi de korurlar. Kaygılanacak
bir durum yok demek ki…
Adil
Hacıömeroğlu
19
Ağustos 2023
Muhteşem bir metin..👏👏👏Sanki oradaymış gibi, acı ve gururla okudum. Genç kuşakların da okumasını, ziyaret etmesini dilerim.
YanıtlaSilHikâyeleriniyazıp anlattığınız kahramanların bundan tam yüzbir yıl önce yaşadıklarını daha iyi anlayabilmek için onların geçtiği yollarda, ayak izlerinin peşinde biz de sizin gibi gezdikO gece, geceyarısına kadar Ağustos ayında gece vakti Afyon'un dağlarının ne kadar soğuk olduğunu, gece nasıl bir çiğ yağdığını, belki de bu yüzden karşıdaki tepenin adının Çiğiltepe olduğunu hissettik.
YanıtlaSilSabaha karşı Kocatepe'ye doğru yürüdükBiz de o gece, tıpkı yüz biryıl önce askerin her türlü imkânsızlığa rağmen hiç ses çıkarmamak için atların nallarına keçe sararak cepheye ulaştıkları o yoldaydık.
Dumlupınar'a da gittik, şehitlikleri ziyaret ettik
Atalarımıza minnet duyduk bir kez daha. Ruhları şad olsun. Hakları bizlere helal etsinler
Dilerim bizim neslimizden sonra devamı gelecek nesiller, bizlerin atalarımızla duyduğu gibi gurur duyarlar.Gençlerimize tarihimizi anlatmalıyız.
Dumlupınar'da her şehitliğe okullarımız öğrencileri ziyaret ettirmeli nasıl topraklarımızı kazanıp zafere ulaşıldığını yerinde görüp ,belleklerinde hayat boyu korumalı , unutmamalılar..Değerli Adil Öğretmenim , elinize , yüreğinize sağlık . Var olunuz .👏👏🍀🇹🇷🇹🇷🙏🏻🌹Fulya Kırımoğlu
Adil hocamın dinlence yazılarını okumaktan müthiş bir keyif alıyorum eminim birçok okuru bu yazıları okurken kendine Adil hocamın gezdiği gördüğü yerlerde hissediyordur. Adil hocam tam bir gezgin. ama gezerken öğretmesini de çok iyi biliyor gezdiği yerlerin tarihsel yerlerine kültürel yerlerini o kadar güzel anlatıyor ki hiç gitmemiş dahi olsak bu yazılarda gittiği bölgelerin tarihi kültürel turistik birçok yerini biz de keşfediyoruz Adil hocamla birlikte. oğlu Atacan'da çok şanslı. çünkü coğrafyayı ve tarihi giderek gezerek ve görerek öğreniyor. Bu bir çocuk için eşsiz bir deneyim. zaten eğitim ve öğretimi 4 duvar arasına sıkıştırmamak lazım gezmek görmek gözlemler yapmak geçmişte yaşanmışlıkları orada o an hissederek öğrenmek müthiş bir tecrübe olsa gerek. çok kıymetli Adil hocama bu değerli yazısından dolayı minnettarım. tüm şehitlerimizi rahmetle anıyorum. bu vatan'da özgür bireyler olarak yaşıyorsak bunlar şehitlerimiz sayesindedir. mekanları cennet olsun
YanıtlaSil