Dilimde
Kütahya’nın Pınarları türküsü… Mırıldanmaktayım yol boyunca. Usum, gözüm arkada
kaldı. Gezip göremediğimiz onca yer kaldı Kütahya’da. Kim bilir bir daha ne
zaman yolumuz düşer bu tarih kokan topraklara?
Karayolunun
sağı solu tarla ve bahçelerle dolu. Arada bir köyler, küçük fabrika ve atölyeler
görmekteyiz. İnsanoğlu toprakta karınca gibi üretmekte durmaksızın. Gökteki kuş
gibi bir oraya, bir buraya konmakta karnını doyurmak için. Elleriyle Anadolu
bozkırına can ve yaşam veren çiftçimizin önünde onlarca kez saygıyla
eğiliyorum.
Nasır
tutmuş eller, güneşin altında esmerleşmiş tenler, susuzluktan çatlamış dudaklar,
ekip biçerken ve hasat ederken eğilip bükülmekten kamburlaşan bedenler gözümün
önünde canlanmakta. Öğlen yemeği için bezlere sarılıp çalışma alanına getirilen
azıkları dünyanın en lezzetli yiyeceğini önünde bulmuş gibi iştahla yiyen, susayınca
toprak testiyle kana kana su içen, ıslanan dudaklarını elinin tersiyle silen
erkekleri, ıslak dudaklarını yazmasının ucuyla incelik dolu bir devinimle silen
kadınları görüyorum düşlemlerimde. Bir ahlat ağacının mendil kadar gölgesinde
toprak, böcek, olmamış bir ahlat meyvesi, çalı çırpı, bir kesek toprak, anızlarla
oynayan küçücük çocukların sürekli akan ve toza toprağa bulanan sümüklü görünümleri
geliyor usuma. Yol kıyısında, o çocuklardan bir tane görsem inip yanına vararak
sonsuza dek kucaklama isteği uyanmakta içimde. Eğilip kalkmayı toprağın
binlerce yıllık dansına dönüştüren ve her devinimiyle kadınlı, erkekli, çocuklu
tarih, doğa, insanlık, çalışkanlık dersi veren bu kutsal varlıklara ne denli
minnet duysak az.
Kanlar
içinde yerde uzanmış Vehbiler karşımda dururken yüreklerinin en derin yerinden
bir çağlayanın coşkusu, cılız bir pınarın duruluğuyla ağıtlar yakan Anadolu’nun
gönlü yüce kadınları önümde dizi dizi durmakta. Bu kadınlar değil miydi 26
Ağustos 1922’de düşmanın üstüne atılan Mehmetçiğe mermiyi, top güllelerini
taşıyan? Bu kadınlar değil miydi ayağı çarıklı, yalınayak düşmanı kovalayan
Mehmetçikleri ayran dolu bakraç, en soğuk pınarlardan doldurulan testilerle
karşılayalar? Gece boyunca uyku durak bilmeden ay ya da çıra ışığında yufka
açıp kendileri aç kalıp yemedikleri dürümler ve bükmeler yaparak Mehmetçiklerin
yolunu köy önlerinde gözleyen kadınlar, şu tarlalarda tek tük gördüklerim Hitit,
Lidya, Frig ve Orta Asya bozkırının kızları değil mi?
Her
ayran ya da su içtiğinde bıyıklarını elleriyle silip düzelten adam gibi
adamlar, Orta Asya bozkırından durmaksızın at süren, bu topraklara usu ve
elleriyle biçim veren, onlarca tapınağı binlerce yıl önce bu topraklarda
yükselten, gerektiğinde kanını dağa taşa dökmekten çekinmeyen insanlar değil
mi?
Türlü
düşlemlerle yol almaktayız. Bir tarih, dönüp dolaşmakta kafamın içinde. Gözüm
yolda… İnönü ilçesi yol ayrımına yaklaştık. Eşim, gözüme bakmakta anlamlı
anlamlı. Arabayı yavaşlatıyor ve sola dönüyor. Boydan boya ilçenin ana caddesini
geçtik. Friglerin kurduğu bir yerleşim yeri burası. İnönü Savaşları Karargâh Evi Müzesinin önünde durduk. Kapalıymış. Sorduğumuz
yurttaşlar, anahtarının belediyede olduğunu söylediler. Hemen belediyeye
gittik. Eşim ve Atacan, arabanın içinde bekledi. İçeri girdim. Güler yüzle
karşılandım. Onarım olduğu için bir süre gezilemeyecekmiş müze. Uzaktan
geldiğimizi söylesem de bir işe yaramadı ısrarım. Görevli memur, çay ve yiyecek
ısmarladı bize. Ben yalnızca iki çay alıp arabaya yürüdüm. Ne yazık ki işgalci düşmana
karşı kazandığımız ilk utkuların yönetildiği evi göremedik.
Eee,
yapacak bir şey yok! Yolcu yolunda gerek. Bozüyük yoluna çıktık yeniden. Çok
geçmeden Akpınar köyüne geldik ve İnönü Şehitliği tabelasını gördük. Şehitlik
yolun solunda. Saptık oraya, yukarı doğru tırmandık. Şehitliğin girişinde
durduk. Çam ağaçlarıyla bezenmiş bir yer. Kuş cıvıltılarından başka bir ses
yok! Şehitliğe girdik, dilimizde dualarla. İçimizde tanımsız bir burukluk… Bir
şey gelip boğazımda düğümlendi. Nerdeyse oturup ağlayacağım, kendimi zor
tutuyorum. Şehitlik temiz ve bakımlı. Ancak mezar taşlarında şehitlerin adı
yazılmamış. Şehitlerin adlarıyla ilgili bir yazıt da yok! Çünkü burada 4.200
şehit yatmakta. Birçoğunun adı bilinmemekte. Yalnızca 141 türbe var. Şehitliğin
ortasında küçük bir mermer anıt… Anıt’ta: “Ey yolcu burada şu gördüğün mezar/ Türklerin
istiklal abidesidir./ Bir gökten bir göğe haykıran rüzgâr/ İnönü Cengi’nin
Zafer Sesi’dir.” yazılı.
İçimiz
yangın yeri… “Türk ulusunun makus talihinin yenildiği” yerde bizden başkası
yok! Şehitlik ıssız, şehitlerimiz yalnız… Görevliyi aradık. Yok… Şehitliğimizi
kuşlar korumakta cıvıltılarıyla. Mezarları tek tek gezdik. Şehitliğin her
yanını fotoğrafladık. Yavaş adımlarla arabamıza yürüdük. Yolda birini ya da bir
arabayı görürüz diye sağa sola bakmaktayız. Kimsecikler yok ortalarda.
Karayolundan binlerce taşıt geçmekte her gün. Çoğu kişinin haberi yok belki de.
Dumlupınar’daki radyo ortak yayını, burada ve tüm şehitliklerimizde yapılmalı. Tarihini
unutan uluslar, ayakta kalamaz. Bu nedenle tarih kokan topraklarımızı öncelikle
yurttaşlarımıza tanıtmalı. Tanıtmalı ki bu toprakları dişleri ve tırnaklarıyla
sarılsınlar.
İçimizde
bir acının burukluğuyla yola koyulduk Bozüyük’e doğru.
Adil Hacıömeroğlu
23
Ağustos 2023
Şehitlerimiz vatan için canlarını feda ettiler onlara vefa borcumuz var ömür boyu ödeyemeyiz. Mekanları cennet olsun🤲🏻 Hocam bence de okullar öğrencilere tarih dersini okutup öğretirken toprağımız uğruna feda ettiğimiz canlarımız , şehitliklerimizi göstererek belleklerinde iz bırakmalarını sağlamak gerekir Görüp gezerek hafızamızda daha kalıcı olur , unutulmaz her bireyin Çanakkale şehitlerinden başlayıp bütün şehitliklerimizi görmesi gerekir . Sayenizde biz de göremediğimiz yerleri öğreniyoruz . İyi ki varsınız hocam esen kalınız.Fulya kırımoğlu
YanıtlaSil