İNÖNÜ ŞEHİTLİĞİ (Dinlence Yazıları-24)


Dilimde Kütahya’nın Pınarları türküsü… Mırıldanmaktayım yol boyunca. Usum, gözüm arkada kaldı. Gezip göremediğimiz onca yer kaldı Kütahya’da. Kim bilir bir daha ne zaman yolumuz düşer bu tarih kokan topraklara?

Karayolunun sağı solu tarla ve bahçelerle dolu. Arada bir köyler, küçük fabrika ve atölyeler görmekteyiz. İnsanoğlu toprakta karınca gibi üretmekte durmaksızın. Gökteki kuş gibi bir oraya, bir buraya konmakta karnını doyurmak için. Elleriyle Anadolu bozkırına can ve yaşam veren çiftçimizin önünde onlarca kez saygıyla eğiliyorum.

Nasır tutmuş eller, güneşin altında esmerleşmiş tenler, susuzluktan çatlamış dudaklar, ekip biçerken ve hasat ederken eğilip bükülmekten kamburlaşan bedenler gözümün önünde canlanmakta. Öğlen yemeği için bezlere sarılıp çalışma alanına getirilen azıkları dünyanın en lezzetli yiyeceğini önünde bulmuş gibi iştahla yiyen, susayınca toprak testiyle kana kana su içen, ıslanan dudaklarını elinin tersiyle silen erkekleri, ıslak dudaklarını yazmasının ucuyla incelik dolu bir devinimle silen kadınları görüyorum düşlemlerimde. Bir ahlat ağacının mendil kadar gölgesinde toprak, böcek, olmamış bir ahlat meyvesi, çalı çırpı, bir kesek toprak, anızlarla oynayan küçücük çocukların sürekli akan ve toza toprağa bulanan sümüklü görünümleri geliyor usuma. Yol kıyısında, o çocuklardan bir tane görsem inip yanına vararak sonsuza dek kucaklama isteği uyanmakta içimde. Eğilip kalkmayı toprağın binlerce yıllık dansına dönüştüren ve her devinimiyle kadınlı, erkekli, çocuklu tarih, doğa, insanlık, çalışkanlık dersi veren bu kutsal varlıklara ne denli minnet duysak az.

Kanlar içinde yerde uzanmış Vehbiler karşımda dururken yüreklerinin en derin yerinden bir çağlayanın coşkusu, cılız bir pınarın duruluğuyla ağıtlar yakan Anadolu’nun gönlü yüce kadınları önümde dizi dizi durmakta. Bu kadınlar değil miydi 26 Ağustos 1922’de düşmanın üstüne atılan Mehmetçiğe mermiyi, top güllelerini taşıyan? Bu kadınlar değil miydi ayağı çarıklı, yalınayak düşmanı kovalayan Mehmetçikleri ayran dolu bakraç, en soğuk pınarlardan doldurulan testilerle karşılayalar? Gece boyunca uyku durak bilmeden ay ya da çıra ışığında yufka açıp kendileri aç kalıp yemedikleri dürümler ve bükmeler yaparak Mehmetçiklerin yolunu köy önlerinde gözleyen kadınlar, şu tarlalarda tek tük gördüklerim Hitit, Lidya, Frig ve Orta Asya bozkırının kızları değil mi?

Her ayran ya da su içtiğinde bıyıklarını elleriyle silip düzelten adam gibi adamlar, Orta Asya bozkırından durmaksızın at süren, bu topraklara usu ve elleriyle biçim veren, onlarca tapınağı binlerce yıl önce bu topraklarda yükselten, gerektiğinde kanını dağa taşa dökmekten çekinmeyen insanlar değil mi?

Türlü düşlemlerle yol almaktayız. Bir tarih, dönüp dolaşmakta kafamın içinde. Gözüm yolda… İnönü ilçesi yol ayrımına yaklaştık. Eşim, gözüme bakmakta anlamlı anlamlı. Arabayı yavaşlatıyor ve sola dönüyor. Boydan boya ilçenin ana caddesini geçtik. Friglerin kurduğu bir yerleşim yeri burası. İnönü Savaşları Karargâh Evi Müzesinin önünde durduk. Kapalıymış. Sorduğumuz yurttaşlar, anahtarının belediyede olduğunu söylediler. Hemen belediyeye gittik. Eşim ve Atacan, arabanın içinde bekledi. İçeri girdim. Güler yüzle karşılandım. Onarım olduğu için bir süre gezilemeyecekmiş müze. Uzaktan geldiğimizi söylesem de bir işe yaramadı ısrarım. Görevli memur, çay ve yiyecek ısmarladı bize. Ben yalnızca iki çay alıp arabaya yürüdüm. Ne yazık ki işgalci düşmana karşı kazandığımız ilk utkuların yönetildiği evi göremedik.

Eee, yapacak bir şey yok! Yolcu yolunda gerek. Bozüyük yoluna çıktık yeniden. Çok geçmeden Akpınar köyüne geldik ve İnönü Şehitliği tabelasını gördük. Şehitlik yolun solunda. Saptık oraya, yukarı doğru tırmandık. Şehitliğin girişinde durduk. Çam ağaçlarıyla bezenmiş bir yer. Kuş cıvıltılarından başka bir ses yok! Şehitliğe girdik, dilimizde dualarla. İçimizde tanımsız bir burukluk… Bir şey gelip boğazımda düğümlendi. Nerdeyse oturup ağlayacağım, kendimi zor tutuyorum. Şehitlik temiz ve bakımlı. Ancak mezar taşlarında şehitlerin adı yazılmamış. Şehitlerin adlarıyla ilgili bir yazıt da yok! Çünkü burada 4.200 şehit yatmakta. Birçoğunun adı bilinmemekte. Yalnızca 141 türbe var. Şehitliğin ortasında küçük bir mermer anıt… Anıt’ta: “Ey yolcu burada şu gördüğün mezar/ Türklerin istiklal abidesidir./ Bir gökten bir göğe haykıran rüzgâr/ İnönü Cengi’nin Zafer Sesi’dir.” yazılı.

İçimiz yangın yeri… “Türk ulusunun makus talihinin yenildiği” yerde bizden başkası yok! Şehitlik ıssız, şehitlerimiz yalnız… Görevliyi aradık. Yok… Şehitliğimizi kuşlar korumakta cıvıltılarıyla. Mezarları tek tek gezdik. Şehitliğin her yanını fotoğrafladık. Yavaş adımlarla arabamıza yürüdük. Yolda birini ya da bir arabayı görürüz diye sağa sola bakmaktayız. Kimsecikler yok ortalarda. Karayolundan binlerce taşıt geçmekte her gün. Çoğu kişinin haberi yok belki de. Dumlupınar’daki radyo ortak yayını, burada ve tüm şehitliklerimizde yapılmalı. Tarihini unutan uluslar, ayakta kalamaz. Bu nedenle tarih kokan topraklarımızı öncelikle yurttaşlarımıza tanıtmalı. Tanıtmalı ki bu toprakları dişleri ve tırnaklarıyla sarılsınlar.

İçimizde bir acının burukluğuyla yola koyulduk Bozüyük’e doğru.

                                                                       Adil Hacıömeroğlu

                                                                       23 Ağustos 2023

1 yorum:

  1. Şehitlerimiz vatan için canlarını feda ettiler onlara vefa borcumuz var ömür boyu ödeyemeyiz. Mekanları cennet olsun🤲🏻 Hocam bence de okullar öğrencilere tarih dersini okutup öğretirken toprağımız uğruna feda ettiğimiz canlarımız , şehitliklerimizi göstererek belleklerinde iz bırakmalarını sağlamak gerekir Görüp gezerek hafızamızda daha kalıcı olur , unutulmaz her bireyin Çanakkale şehitlerinden başlayıp bütün şehitliklerimizi görmesi gerekir . Sayenizde biz de göremediğimiz yerleri öğreniyoruz . İyi ki varsınız hocam esen kalınız.Fulya kırımoğlu

    YanıtlaSil