Çoktan
gün, geceye kavuştu. Saat, gece yarısına yaklaşmak üzereydi kente girdiğimizde.
Öğretmenevine doğru gitmekteyiz. Kent ışıl ışıl… Aydınlatma direkleri boydan
boya ışığa kesmiş. Sarı ışıklar her yanda… Caddelerin ışıltısı, içe ferahlık
vermekte. Trafik ışıklarının bulunduğu direkler bile kırmızı, sarı, yeşil
yanmakta. Işıklar, yerden ağaç gibi yükselmekte. Bir ışık ırmağı gibi akmakta
caddeler boyunca.
Işık
ırmağından akarak öğretmenevine doğru gitmekteyiz. Büyükçe bir alana, yol
kavşağına geldik. Karşımızda valilik yapısı, o da ışıl ışıl. Döndük
öğretmenevinin bulunduğu caddeye. Orası da bir ışık ırmağı. Arabamızı eğledik
ışıltıların kıyısında. İnip gittik. Gece nöbetçisi Ali Bey… Güleç yüzlü,
ilgili, ince bir adam… Dumlupınar’dan geldiğimizi söyleyip kalacak oda olup
olmadığını sorduk. Baktı yüzümüze. Atacan’a baktı. Çocuk yorgun, sanki ayakta
uyuyacak. Kurum müdürüne ayrılmış odalardan birini verdi bize. Odanın
anahtarını aldık. Birkaç parça eşyamızı almak için çıkacağız. Karnımız çok aç…
Yemek yiyebileceğimiz bir yer sorduk. Yakında bir aşevini söyledi. Önce aşevine
gidip karnımızı doyurduk. Sonrasında arabadan gece için birkaç parça eşya
aldık.
Öğretmenevine
döndük. Ali Bey’e kentte gezilecek yerleri sorduk. Öncelikle Çavdarhisar’a
gitmemizi önerdi. Orada Aizanoi’yi gezmemizi söyledi. Birkaç yer daha ekledi
önerilerine. Sonrasında biz, odaya çıkınca araştırdık, kendimize bir izlence
oluşturduk. Bu nedenle bir gün daha kalmaya karar verdik burada.
Gecemiz
iyi geçti. Dinlenip güç topladık. Sabah erkenciyiz. Sıkı bir kahvaltı yaptık.
Sonrasında öğretmenevinden ayrılırken sabah işe başlayan görevliye bir gece
daha kalacağımızı söyledik. O “Tamam!” dedi. Çıktık. İlk olarak Çavdarhisar’a
gideceğiz. Uzaktan yakına bir gezi izlencemiz var. Çavdarhisar yaklaşık altmış
kilometre. Hava oldukça sıcak… Olsun…Yeni yerler gezeceğiz, yeni bilgiler
öğreneceğiz.
Yola
çıktık. Çevreyi izlemekteyiz. İnsanlar arı gibi… Ekili dikili alanlarda olmayan
ürün nerdeyse yok! Halk üretmekte elinden geldiğince. Mazot pahalı, demiyor.
Aracılar, ürünümü elimden yok pahasına alıyor, diyerek sızlanmıyor. Üretiyor...
Atatürk’ün milletin efendisi olarak nitelediği köylü, dur duruş bilmeden
üretmekte. Köylümüz bahane değil, ürün üretip iş yapıyor. Bir ulus, bu üretim sayesinde
ayakta kalıp yaşama tutunmakta.
Yol
boyunca çok sayıda kuş türü gördük. Bahçe ve tarlalarda hiç durmadan rızık
aramaktalar. Demek ki yuvalarında besleyecekleri yavruları var. Meyve bahçelerinde
bülbüller eksik olmuyor. Özellikle de vişne ağaçlarında. Yörede harman kelebeği
denen bir kuş oradan oraya uçup konmakta. Sıcağın bunaltısını, doğayı izleyerek
savuşturduk.
Derken
yol bitti, Aizanoi’ye geldik. İlk kez göreceğiz burayı. Zaten böyle bir yerin
olduğunu da bilmiyorduk, öğretmenevindeki görevli söyleyince haberimiz oldu. İlk
bakışta insanı büyülemekte. Efes, Side ve Bergama kentleriyle çağdaş burası.
Buradaki uygarlık M.Ö. 3000’lere dayanmakta. Koca Çayın iki yakasında kurulu.
Adı etimolojik olarak Zeus’un kızı su perisi Erato ile Arkadya ulularından Kral
Arkas’ın oğlundan gelmekte. Roma dönemi tapınağının çevresinde yapılan
kazılarda İlk Tunç Çağına ait yerleşimlere rastlanmış. Kazılar, günümüzde de
sürmekte.
Tapınağın altında büyük bir salon var. Anadolu’daki buna benzer tapınakların hiçbirinde yok böyle bir bodrum sığınağı. Bu durum, buraya özgü ve ilgi çekici. Bodrum da sayılan bu büyükçe salonun mahzen olarak kullanıldığı düşünülmekte. Bence buranın ne işe yaradığını düşünürken sığınak ve toplantı salonu seçeneğini de hesaba katmalı. Tapınağın üstü kırlangıç ve güvercin sürülerine ev sahipliği yapmakta. Bahçeye yerleştirilmiş yontuları, değişik taş yapıtları tek tek inceledik sıcağa aldırmadan.
Çavdarhisar’a
döndük. Zaten ilçeye yürüme uzaklığında tapınak. Eşimle Atacan, bir gölgede beklerken
ben pazara gittim. Meyveler alıp döndüm. Onların bir kısmını yıkadım yolda
yemek için.
Çavdarhisar,
küçük bir ilçe. Selçuklular döneminde buraya Çavdar Tatarları yerleşti. Bu nedenle
adı, Çavdar Tatarlarını çağrıştırmakta. Aslında ülkemizin birçok yerinde
yerleşim yeri adlarına bakıldığında oraya yerleşen Türk boyunu anlamak
olanaklı.
Çavdarhisar’dan
döndük taze meyvelerimizi yiyerek. Birkaç yere girdik alışveriş için Sonrasında
arabamızı Ulu Cami’ye yakın bir yerde eğledik. Gezeceğimiz yerlerin çoğu bu
çevrede. Hepsine yürüyerek gidebiliriz.
Adil
Hacıömeroğlu
19
Ağustos 2023
Kütahya'nın ve tüm iç Ege şehirlerinin turizm şehirleri (deniz turizmini kastediyorum) olmaması buralardaki değerlerin ikinci plana düşmesine sebep oluyor maalesef. Ancak bir yandan da bu mirasın korunması, çevrenin ranta kurban gitmemesi için olumlu bir özellik bu.
YanıtlaSil