ERKEN KALKAN YOL ALIR (Dinlence Yazıları-7)


         16 Temmuz 2023 Pazar günü sıcak bir Ayvalık sabahında erkenciyiz. Hemen hazırlanıp kahvaltıya gittik. Aşevi neredeyse dolu… Serin bir masa bulup oturduk. Elbirliğiyle kahvaltılıklarımızı masaya taşıdık. Karnımızı çabucak doyurmalıyız. Çünkü yolumuz uzun ve gezeceğimiz çok yer var.

         Kuşlar gibiyiz. Gün doğumuyla başlıyoruz güne, gün batımıyla bitiriyoruz günü. Akşam olunca kalacak yer arayışımız başlıyor. Çünkü önceden kalacağımız yeri belirlememişiz. Kalacak yer bulamazsak arabada yatarız diye düşünmekteyiz. Ancak önceki yıllardan deneyimliyiz. Son dakikada da olsa kalacak bir yer bulduk şimdiye dek, henüz arabada gecelemedik.; yalınız 15 Temmuz gecesi dışında.

         Gezeceğimiz yerleri ne zaman bitireceğimiz belli değil. Anlaşılacağı üzere gezimizin önceden belli olan bir izlencesi yok! Yolda giderken daha önce gezip görmediğimiz bir yerin yol ayrımı karşımıza çıktığında sapıyoruz oraya doğru. Böylece gezimiz varsıllaşmakta. Gezimizin neredeyse her saati şaşırtılarla dolu. Bu da gezimize heyecan katmakta.

         Kahvaltıdan sonra birkaç parça eşyamızı, odamızdan alıp arabamıza bindik. Önce Ayvalık içinde bir tur attık gündüz gözüyle. Önceden gezip bildiğimiz bu güzel zeytinyağı diyarındaki olumsuzluklar gözümüzden kaçmamakta.

         Ayvalık’tan çıktık. Yol boyunca güzelliklere dalıp yol almaktayız. Toprak ana çok cömert, bire bin vermekte. Üzerinde yaşayan tüm canlılara bir besin toyu sunmakta. Bununla birlikte gözleri doyuran görsel toy var ki anlatılır gibi değil. Bu güzellikleri bozan, bahçe ve tarlalar içinde yükselen yazlıklar… Bazı yerleri görünce anılarımız canlanmakta belleğimizde. Yolda en büyük görsel toy ise solumuzda upuzun uzanan deniz suyu doldurulmuş tuz tarlalarından geldi. Yüzlerce allı turnaya (flamingoya) rastladık. Hepsi sabah kahvaltısını yapma uğraşında. Eşim arabayı yavaşlattı daha iyi görelim diye. Ancak arkamızdan gelen taşıtların düdükleri rahatsızlık vermekte. Yol boyunda yer alan allı turnaların farkında bile değiller. Olsalar da fark etmemekteler. Çünkü onlar için dinlence, yiyip içmek ve yatmak… Aldırış etmedik bu düdüklere. İzledik turnaları doyasıya.

         Kuşluk vakti Dikili’ye vardık. Arabamızı denize yakın bir yerde eğledik. Kısa bir tur attık. Henüz sokaklar bomboş… Pazar gününün tenhalığı var sokaklarda. Esnaflar erkenci… Kimi dükkânının önünü süpürmekte, kimi de satacağı ürünleri kaldırımların kıyılarına yığmakta. Tek tük de olsa çocuklar ekmek almaya gitmekte. Güneş, tüm gücüyle abanmış durumda cadde ve sokaklara. Denizden gelen hafif bir esinti, içimize hoşluk katmakta. Tenha caddelerde dolaşmak iyi oluyor. Henüz kent gürültü ve kargaşaya teslim olmamış. Özellikle yaşları kemale ermiş bazıları, omuzlarında ya da ellerinde havlularla denize yürümekteler.  Dikili’nin temiz havasını soluyup sessizliğini yaşadık. Bir marketten atıştırmalıklar alıp yola koyulduk.

         Gideceğimiz yer Bergama… Daha önce birkaç kez gitmiştim bu uygarlık kentine. Eşim ve Atacan, ilk kez görecekler burayı. Yolumuz kısa sürdü. Bergama’da sabah mahmurluğu var. Dükkânların çoğu kapalı. Kentte girer girmez bir tarih kokusu dolmakta içimize. Neredeyse her yer tarih… Pazar sessizliği egemen her yana… Güneş tam tepeye çıkmamış henüz. Arabamızı Asklepion’a sürdük. Bir ağaç gölgesinde durduk. İnip yürüdük tarih kokan tinsel sağaltım yerine. İçeri girince heyecanım arttı daha önce gördüğüm halde. Eşim ve Atacan da heyecanlı. Dersime çalıştığım için onlara kılavuzluk edip anlatmaktayım burayı. Burası, sağlık tanrısı Asklepios adına kurulmuş bir tinsel sağaltım yeri. Sağaltım, suyla yapılmış. Gördüğümüz kalıntılar, Roma İmparatoru Hadrian tarafından 2. yüzyılda yaptırılmış yapıta ait. Uyku odaları var sayrılar için. Buraya ölüm giremidiğini düşünürmüş o dönemin insanları. Antik dünyanın en önemli sağlık merkezlerinden biri. Pergamon (Bergama), eczacılığın babası sayılan Sağaltımcı Galenos’un memleketi. Akmakta olan çeşmede elimizi yüzümüzü yıkadık. O dönemden beri var olan üstü kapalı su yollarında şırıltılara kulak verdik, belki kentin kirlettiği tinimize yararı olur diye. İstemeden ayrıldık bu güzel sağaltım yerinden.

         Yüzyıllardır ayakta duran antik tiyatroya gittik. Artık teleferik yapılmış yukarıya çıkmak için. Ancak teleferik çok pahalı. Bu durum bütçelere yük olmakta. Tiyatroyu gezdik hızlıca. Basamaklarda yürüdük. O dönem insanın tiyatroya verdiği önem çok ilginç. Eskinin kent devletlerinde demokrasinin, bilimin, sanatın gelişmesinde tiyatronun bir eğitim aracı olarak önemli bir katkı yaptığı düşüncesindeyim. Neredeyse tüm kent nüfusunu içine alacak tiyatroların olması ne güzel! Muhsin Ertuğrul: “Tiyatro bir toplumun ocak başıdır.” demiş. Her basamakta bu söz, usumda dolaşıp durmakta. Tiyatroya önem vermemenin toplumsal sıkıntısını yaşamaktayız. Çünkü insanlık ülküsünün, görgü kurallarının, kişinin kişiye ve topluma saygının nasıl olması gerektiğinin okullardan sonraki eğitim yeridir tiyatro. Bir toplumun ekinsel gelişiminin boy verdiği ve insanlık erdemlerinin paylaşıldığı alanlardır  sahnenin karşısında yer alan bu basamaklar. Ülkemizde nüfusun ve kentleşmenin arttığı bir dönemde, tiyatroların nerdeyse tarihe karışmak üzere olması çok acıklı bir durum.

         Tiyatrodan ayrıldıktan sonra Hacı Hekim Hamamı’na gittik. Osmanlı dönemi yapıtı ve görülmeye değer. Yapım tarihi, kesin olmasa da 1513… Hamamdan sonra eski Bergama evlerini gördük. Sokaklarda biraz tur attık bunun için. Bergama’nın her yanı tarih… Bir daha gelmeye kara vererek ayrıldık bu güzel kentten.

         Yollar güzel ve kısalmış son zamanlarda. Bu nedenle karayolu ulaşımı kolaylaştı. Dümenimizi İzmir’e doğru kırdık. Kısa sürede ulaştık bu güzel kentimize. Ancak kente girmedik. Girsek çıkamayız. Çünkü hısım akraba, eş dost, arkadaş çok. En iyisi sessizce çevreyolundan Selçuk’a doğru gitmek. Biz de öyle yaptık. Gün uzun, değerlendirmek gerek… Atalarımız: “Vakit, nakittir.” sözünü boşuna söylememiş.

                                                                       Adil Hacıömeroğlu

                                                                      

1 yorum:

  1. Toprak canlı, şefkatli,kutsal bir varlıktır onun verdiği nimetlerden faydalanmak için sorumluluklarımızı bilmek gerekir .Değerli Adil öğretmenim ,yine bilgeliğinizle sayenizde biz de gezindik ve öğrendik.
    Marifet özel olan güzellikleri görebilmekte, gezerken gezilerdeki bize yararlı olacak bilgileri anlatıyorsun.
    Anadolu’nun gezip görülecek güzelliklerini sayenizde öğreniyoruz.
    Erken kalkmak kadar güzel bir şey yok. Rahmetli anneannem bayram sabahları Mudurnu’ da bizi akan sulara( Bunar denir) nasibiniz çoğalsın diye gönderirdi. Gerçekten vakitten kazanır , herişimiz biter.Yazın kışlıkları yapmayı öğrenip , üretirdik .Ben geç saatlere kadar uyumasamda , yine erken kalkıyor işimi bitiriyorum . Gün uzun yapılacak çok işler var . Sağolunuzsiz de 🧿 maşallah anlatımlarınızla bizleri dninlendiriyorsunuz.👏🙏🏻🌹♥️Fulya Kırımoğlu🤗

    YanıtlaSil