28 Temmuz 2023 Cuma günü oldukça
erken uyandık. Öğretmenevinde kahvaltı yok! Görevli, çay demleme hazırlığında. Diğer
çalışanlar da gelip işlerinin başına geçtiler. Emekli iki öğretmen de
gazeteleriyle sabahın köründe yerlerini aldılar salonda.
Çabucak duşumu alıp çıktım
kahvaltılık almak için. Atacan ve eşim de ben gelinceye dek hazırlanacaklar.
Atatürk Caddesinden Kılıçaslan Caddesine döndüm. Orada açık bir peynirci
gördüm. Zaten bir gün önce bu dükkân ilgimi çekmişti. Aynı dükkânın İstanbul’da
onlarca şubesi var. Peynir ve zeytin aldım. Başka bir satıcıdan da domates ve
salatalık… Sonrasında önünden geçtiğim simit fırınından fazla fazla simit ve
poğaça... Niyetim çalışanlar ve orada oturan iki emekliyle kahvaltı edip
sabahın keyfini çıkarmak.
Çok fazla zaman geçirmeden döndüm
öğretmenevine. Çay demlenmek üzereydi. Hemen mutfağa geçip domates ve
salatalıkları yıkayıp tabaklara doğradım. Peynir ve zeytinleri de tabaklara
yerleştirdim. Odaya gittiğimde bizimkiler hazır durumdaydı. Hemen çıktılar. Oturduk
masaya. Çalışanları ve iki emekli öğretmeni de çağırdık. Çalışanlardan ikisi
birer poğaça alıp teşekkür ettiler. Emekli öğretmenlerden biri onurlandırdı
masamızı. Nedense kalabalıkla yemek yemeyi çok severim. Bu nedenle insan
görünce bunu onlarla yemek yeme fırsatına dönüştürmeyi amaçlarım çoğu zaman.
Görevli arkadaş Hayati Bey, çok güzel
çay demledi. Çay kokusu ve görünümüyle çok güzel. İçince tadını da beğendik.
Keyifli bir kahvaltı ettik ivedilik göstermeden. Emekli öğretmenimizle epey
söyleştik bolca çay içerek. Kahvaltı bitti, bize yol göründü. Vedalaşıp
ayrıldık oradan.
Tabana kuvvet… Hava sıcak… Sırt
çantalarımızda sularımız var. Zaten dolaşacağımız yerlerde de adım başı market…
Kılıçaslan Caddesine girdik. Burası tarihin kucağı… Gezilmesi gereken önemli yerler
sıra sıra dizilmiş sanki. İlk olarak Şeyh
Kubbettin Camisini gezdik. Oradan çıkınca karşımızdaki alanda yer alan Yeşil
Camiye girdik. Her iki cami de tarih kokan yapıtlar. Bu tür tarihsel ibadet
yerlerini gezip görmek, insana erinç vermekte.
Çandarlı İbrahim Paşa Türbesini
gördük. Çandarlı ailesi, yıllarca Osmanlıda üst düzey yöneticilik yapmış.
İçlerinde sadrazam olanlar var. Osmanlının gelişip büyümesinde önemli payları
bulunmakta.
En güzel yerlerden biri, Süleyman
Paşa Medresesi. Medreseler, geçmişin önemli eğitim kurumu, ancak son dönemlerde
iyice yozlaştıklarını da burada belirteyim.
Nilüfer Hatun İmareti ve İznik Müzesi,
görülmesi gereken bir tarihsel yapı. Nilüfer Hatun; Orhan Bey’in eşi, Bizans
tekfurunun kızı, Osmanlının üçüncü padişahı I. Murat’ın (Hüdavendigar) annesi.
Aynı zamanda Rumeli Fatihi Süleyman Paşa’nın da annesi… İznik’i Osmanlı
topraklarına 2 Mart 1331’de katan Orhan Bey… Bu nedenle bu kenti imar etmede
Nilüfer Hatun da önemli rol almış. İznik Müzesinde birbirinden güzel ve değerli
yapıtlar var. Bir kez daha gidip gezmeyi düşündüğüm yerlerden.
Lefke Kapısına gitmeden önce yolun solunda
bulanan ağaçların altındaki çay bahçesinde birer bardak çay içtik. Kısa da olsa
dinlenme fırsatı bulduk böylece. İznik’in dört kapısı var: Lefle kapı, İstanbul
Kapı, Yenişehir kapı ve Göl Kapı…
Kılıçaslan Caddesinin sonunda Lefke
Kapısı var. Buraya Şam Kapısı da denmekte. Yapıldığı tarih belirlenememiş.
Önemli bir tarihsel yapıt. Yıllara meydan okumuş ve günümüze dek gelmiş.
Kapının önemli bölümü, toprak altında kalmış. Bu tarihsel yapıtta su yolları
var. Su, doğal bir kaynaktan çıkıp bu yolları izleyerek Kılıçaslan Caddesi
boyunca akıp İznik Gölünü beslemekteydi. Caddenin iki yanından ve açıktan akan
sular hem yol boyunca var olan çınar ağaçlarını sulamakta hem de görsel,
duygusal bir güzellik ve serinlik vermekteydi. Ne yazık ki 1999 depreminde su
kaynağı yitiverdi. Zamanın belediye başkanı da arkları kapatıp yola ekledi.
Keşke yeni bir su kaynağından bu arklara su bağlansaydı da bu tarihsel güzellik
ortadan kaldırılmasaydı. Çünkü su yaşamdır, umuttur.
Hacı Özbek Camisini gezip gördük.
1333-1334 yılları arasında Hacı Özbek Bin Muhammet tarafından yaptırılmış.
Osmanlı döneminin ilk kubbeli camisi. Bilindiği gibi Selçuklular döneminde
camilerde kubbe yok! Camide minare bulunmamakta. Camiyi gezdikten sonra hemen
karşısında Kılıçaslan Caddesiyle Eşrefoğlu Sokağının kesiştiği köşede bir
çiçekçi dükkânı var. Canlı çiçek satmakta. Satılık zeytin ve zeytinyağı da var
bulunmakta. Dükkânın önünde iki kişi söyleşmekteydiler. Selam verdim. Selamım
derin bir saygı ve içtenlikle alındı. Camiyle ilgili kafama takılan birkaç soru
sordum. Tam da adamını bulmuşum. Dükkânın sahibi
Recep Dönmez, tam bir bilge ve yerel tarihçi... Bir sordum, bin anlattı.
Ayaküstü epeyce söyleştik. Kılıçaslan Caddesi boyunca akan su arklarının
kaldırılması, içinde büyük bir yara. Bunu, bir türlü kabullenemiyor. Kente
böyle bir zararın verilmesi, onu çok üzmüşe benziyor. Bence çok haklı… Eski
yapıtların bakım, onarım ve yenileme çalışmalarından yakınmakta. Bu işlerin
yapıtın aslı bozulmadan yapılması en büyük dileği. Hacı Özbek Camisinin
kubbesinin aslına uygun yapılmadığından epeyce dertlenip kızdı.
Recep Bey, kentin capcanlı belleği…
Bu bilge, duyarlı ve duygudaş kişilerin değeri bilinmeli. Ondan bir değil,
binlerce harf öğrendim. Hakkını nasıl ödeyeceğimi bilmiyorum. Uygun ve geniş
bir zamanda İznik’e gidersem onunla daha derin söyleşmek isterim. Nasıl olsa
öğrenmenin yaşı, yeri, zamanı yok!
Eski İznik evleri ve çarşısını
gezdik. Buram buram tarih kokmakta. Anıt ağaçların gölgesinden yürüdük.
Çiniciler Sokağını dolaştık. Nilüfer Hatun Çini Çarşısına gittik. İznik’e özgü
el yapımı armağanların satıldığı dükkânlardaki birbirinden güzel emek kokan
ürünlere hayranlığımızı gizleyemedik. Anı olarak bir iki parça taşınması kolay
eşya aldık el emeği, göz nuruna destek için.
Eşrefzade Camisi (Eşrefoğlu Rumi
Camisi) ve Eşrefoğlu Türbesi İznik’in simgelerinden… Caminin kuzeybatısında ana
yapıdan ayrı olarak minare bulunmakta. Cami işgal sırasında minaresi ve
haziresi dışında tamamen Yunanlılarca yıkıldı. Cumhuriyet döneminde aslına uygun olarak
yeniden yapıldı.
Eşrefzade Camisinden çıktıktan sonra
birkaç yeri daha gezdikten sonra yürüyüp eski belediyenin olduğu alana geldik.
Çınarların serinliği altındaki bir kıraathanenin önüne oturduk. Amacımız çay
içip az da olsa soluklanmak. Tam çaylarımızı söylemiştik, baktık ki bir
kamyonet yaklaştı önümüze doğru ve aşure dağıtmakta. Biz de “Allah Kabul etsin!”
deyip aldık birer tane. Aşurelerimizin üstüne çaylarımızı içtik. İkinci çayları
söylemeden yeni bir taşıt geldi, o da aşure dağıtmakta. Eşim giyim mağazalarına
bakmaya gitmişti. Atacan, bu aşureden yemeyi önerdi. Gittik aldık birer kase
daha. Onları bitirdikten sonra çaylarımızı söyledik. Eşim de gelince sahile
inmek için kalktık. Ayasofya’nın önüne geldiğimizde orada da aşure dağıtılmakta
kocaman kazanlardan. Genç biri “Ağabey, siz de buyurun, hayrımıza ortak olun!”
deyince ister istemez ikramı kabul ettik. Bu gidişle şeker komasına gireceğiz.
Aşureleri yiyerek sahile doğru yürüdük.
1413’te sürgüne gönderilen Şeyh
Bedrettin, İznik’te yaşadı bir süre. Yürürken Koca Bedrettin’i düşündüm. Onunla
ilgili bildiklerim dolaştı kafamın içinde.
Sahili boydan boya gezdik. Özellikle
su kuşlarını izledik bir süre. Gölün suyu az da olsa çekilmiş. Göl suları
çekilince bir bazilika ortaya çıktı. Arkeologlar, halen çalıştıkları için bu
tarihsel yapıyı kıyıdan köşeden görmeye çalıştık. Ancak pek başarılı olamadık.
Sahildeki yürüyüş, gün boyu gezilerin
üstüne binince iyice yorulduk. Göl kıyısında, gölgelik bir oturakta bir süre
doğayı izledik. Gölün dinginliği, tinsel bir erinç vermekte. İnsan yorgun
olduğunda böyle güzel bir yerde oturunca kalkmak istemiyor. İkindi geçti. İstanbul’a
dönmek için yola çıkmaya karar verdik. İstemeden de olsa kalktık yerimizden.
Gözümüzü, gönlümüzü göl kıyısına bırakıp yavaş adımlarla yürüdük Kılıçaslan Caddesine
doğru. Efsane Kebap’ın önüne gelince içeri girdik. Serdar Baki Bey güler yüzüyle
karşıladı bizi. Oturup yemeklerimizi söyledik. Fırsat buldukça da söyleştik
Serdar Bey’le. İstanbul’dan, dolayısıyla gürültünün, karmaşanın, yorgunluğun
kentinden kaçmış; doğa ve tarihin harman olduğu İznik’te erince ulaşmış. Onu
dinledik. Biz de arada sırada konuştuk. Çaylarımızı içtik yemeğin üstüne. Oradan
ayrılıp yürüdük öğretmenevine. Elimizdeki birkaç torbayı ve çantalarımızı
koyduk arabamıza. Yavaş yavaş İznik’ten ayrılıp İstanbul’a doğru yola çıktık.
Artık İznik ardımızda bir anı…
Adil Hacıömeroğlu
25
Ağustos 2023
İznik ilçesi tarihi dokusuyla , Osmanlı mimarisiyle, kültürüyle farkındalığını belli eden bir kasabadır . Çini sanatının geliştiği turkuaz renginin hakim olduğu , doğası , havası , kokusuyla renkli bir yerleşim yeridir. İznik gölünün manzarası ve sulak olması dolayısıyla bereketli topraklara sahiptir. Ben görme şansına sahip oldum . Yine gezip havasını soluyup , çiçeklerini koklayıp eski zamanlardan kültürel mirasını öğrenip yaşamak isterim. Çınar ağaçları kasabaya yıllara meydan okur gibi sonsuzluğu çağrıştırıyor.Kültür turizminde de İznik için Çini önemli bir yer teşkil ediyor. Sanat olan yerde her zama nhayat vardır. Adil hocam değerli bigileri bizlerle paylaştığınız için varolunuz.Fulya Kırımoğlu
YanıtlaSil