TARİH VE DOĞANIN BULUŞTUĞU YER, İZNİK (Dinlence Yazıları-26)


28 Temmuz 2023 Cuma günü oldukça erken uyandık. Öğretmenevinde kahvaltı yok! Görevli, çay demleme hazırlığında. Diğer çalışanlar da gelip işlerinin başına geçtiler. Emekli iki öğretmen de gazeteleriyle sabahın köründe yerlerini aldılar salonda.

Çabucak duşumu alıp çıktım kahvaltılık almak için. Atacan ve eşim de ben gelinceye dek hazırlanacaklar. Atatürk Caddesinden Kılıçaslan Caddesine döndüm. Orada açık bir peynirci gördüm. Zaten bir gün önce bu dükkân ilgimi çekmişti. Aynı dükkânın İstanbul’da onlarca şubesi var. Peynir ve zeytin aldım. Başka bir satıcıdan da domates ve salatalık… Sonrasında önünden geçtiğim simit fırınından fazla fazla simit ve poğaça... Niyetim çalışanlar ve orada oturan iki emekliyle kahvaltı edip sabahın keyfini çıkarmak.

Çok fazla zaman geçirmeden döndüm öğretmenevine. Çay demlenmek üzereydi. Hemen mutfağa geçip domates ve salatalıkları yıkayıp tabaklara doğradım. Peynir ve zeytinleri de tabaklara yerleştirdim. Odaya gittiğimde bizimkiler hazır durumdaydı. Hemen çıktılar. Oturduk masaya. Çalışanları ve iki emekli öğretmeni de çağırdık. Çalışanlardan ikisi birer poğaça alıp teşekkür ettiler. Emekli öğretmenlerden biri onurlandırdı masamızı. Nedense kalabalıkla yemek yemeyi çok severim. Bu nedenle insan görünce bunu onlarla yemek yeme fırsatına dönüştürmeyi amaçlarım çoğu zaman.

Görevli arkadaş Hayati Bey, çok güzel çay demledi. Çay kokusu ve görünümüyle çok güzel. İçince tadını da beğendik. Keyifli bir kahvaltı ettik ivedilik göstermeden. Emekli öğretmenimizle epey söyleştik bolca çay içerek. Kahvaltı bitti, bize yol göründü. Vedalaşıp ayrıldık oradan.

Tabana kuvvet… Hava sıcak… Sırt çantalarımızda sularımız var. Zaten dolaşacağımız yerlerde de adım başı market… Kılıçaslan Caddesine girdik. Burası tarihin kucağı… Gezilmesi gereken önemli yerler sıra sıra dizilmiş sanki.  İlk olarak Şeyh Kubbettin Camisini gezdik. Oradan çıkınca karşımızdaki alanda yer alan Yeşil Camiye girdik. Her iki cami de tarih kokan yapıtlar. Bu tür tarihsel ibadet yerlerini gezip görmek, insana erinç vermekte.

Çandarlı İbrahim Paşa Türbesini gördük. Çandarlı ailesi, yıllarca Osmanlıda üst düzey yöneticilik yapmış. İçlerinde sadrazam olanlar var. Osmanlının gelişip büyümesinde önemli payları bulunmakta.

En güzel yerlerden biri, Süleyman Paşa Medresesi. Medreseler, geçmişin önemli eğitim kurumu, ancak son dönemlerde iyice yozlaştıklarını da burada belirteyim.

Nilüfer Hatun İmareti ve İznik Müzesi, görülmesi gereken bir tarihsel yapı. Nilüfer Hatun; Orhan Bey’in eşi, Bizans tekfurunun kızı, Osmanlının üçüncü padişahı I. Murat’ın (Hüdavendigar) annesi. Aynı zamanda Rumeli Fatihi Süleyman Paşa’nın da annesi… İznik’i Osmanlı topraklarına 2 Mart 1331’de katan Orhan Bey… Bu nedenle bu kenti imar etmede Nilüfer Hatun da önemli rol almış. İznik Müzesinde birbirinden güzel ve değerli yapıtlar var. Bir kez daha gidip gezmeyi düşündüğüm yerlerden.

Lefke Kapısına gitmeden önce yolun solunda bulanan ağaçların altındaki çay bahçesinde birer bardak çay içtik. Kısa da olsa dinlenme fırsatı bulduk böylece. İznik’in dört kapısı var: Lefle kapı, İstanbul Kapı, Yenişehir kapı ve Göl Kapı…

Kılıçaslan Caddesinin sonunda Lefke Kapısı var. Buraya Şam Kapısı da denmekte. Yapıldığı tarih belirlenememiş. Önemli bir tarihsel yapıt. Yıllara meydan okumuş ve günümüze dek gelmiş. Kapının önemli bölümü, toprak altında kalmış. Bu tarihsel yapıtta su yolları var. Su, doğal bir kaynaktan çıkıp bu yolları izleyerek Kılıçaslan Caddesi boyunca akıp İznik Gölünü beslemekteydi. Caddenin iki yanından ve açıktan akan sular hem yol boyunca var olan çınar ağaçlarını sulamakta hem de görsel, duygusal bir güzellik ve serinlik vermekteydi. Ne yazık ki 1999 depreminde su kaynağı yitiverdi. Zamanın belediye başkanı da arkları kapatıp yola ekledi. Keşke yeni bir su kaynağından bu arklara su bağlansaydı da bu tarihsel güzellik ortadan kaldırılmasaydı. Çünkü su yaşamdır, umuttur.

Hacı Özbek Camisini gezip gördük. 1333-1334 yılları arasında Hacı Özbek Bin Muhammet tarafından yaptırılmış. Osmanlı döneminin ilk kubbeli camisi. Bilindiği gibi Selçuklular döneminde camilerde kubbe yok! Camide minare bulunmamakta. Camiyi gezdikten sonra hemen karşısında Kılıçaslan Caddesiyle Eşrefoğlu Sokağının kesiştiği köşede bir çiçekçi dükkânı var. Canlı çiçek satmakta. Satılık zeytin ve zeytinyağı da var bulunmakta. Dükkânın önünde iki kişi söyleşmekteydiler. Selam verdim. Selamım derin bir saygı ve içtenlikle alındı. Camiyle ilgili kafama takılan birkaç soru sordum. Tam da adamını bulmuşum. Dükkânın sahibi Recep Dönmez, tam bir bilge ve yerel tarihçi... Bir sordum, bin anlattı. Ayaküstü epeyce söyleştik. Kılıçaslan Caddesi boyunca akan su arklarının kaldırılması, içinde büyük bir yara. Bunu, bir türlü kabullenemiyor. Kente böyle bir zararın verilmesi, onu çok üzmüşe benziyor. Bence çok haklı… Eski yapıtların bakım, onarım ve yenileme çalışmalarından yakınmakta. Bu işlerin yapıtın aslı bozulmadan yapılması en büyük dileği. Hacı Özbek Camisinin kubbesinin aslına uygun yapılmadığından epeyce dertlenip kızdı.

Recep Bey, kentin capcanlı belleği… Bu bilge, duyarlı ve duygudaş kişilerin değeri bilinmeli. Ondan bir değil, binlerce harf öğrendim. Hakkını nasıl ödeyeceğimi bilmiyorum. Uygun ve geniş bir zamanda İznik’e gidersem onunla daha derin söyleşmek isterim. Nasıl olsa öğrenmenin yaşı, yeri, zamanı yok!

Eski İznik evleri ve çarşısını gezdik. Buram buram tarih kokmakta. Anıt ağaçların gölgesinden yürüdük. Çiniciler Sokağını dolaştık. Nilüfer Hatun Çini Çarşısına gittik. İznik’e özgü el yapımı armağanların satıldığı dükkânlardaki birbirinden güzel emek kokan ürünlere hayranlığımızı gizleyemedik. Anı olarak bir iki parça taşınması kolay eşya aldık el emeği, göz nuruna destek için.

Eşrefzade Camisi (Eşrefoğlu Rumi Camisi) ve Eşrefoğlu Türbesi İznik’in simgelerinden… Caminin kuzeybatısında ana yapıdan ayrı olarak minare bulunmakta. Cami işgal sırasında minaresi ve haziresi dışında tamamen Yunanlılarca yıkıldı.  Cumhuriyet döneminde aslına uygun olarak yeniden yapıldı.

Eşrefzade Camisinden çıktıktan sonra birkaç yeri daha gezdikten sonra yürüyüp eski belediyenin olduğu alana geldik. Çınarların serinliği altındaki bir kıraathanenin önüne oturduk. Amacımız çay içip az da olsa soluklanmak. Tam çaylarımızı söylemiştik, baktık ki bir kamyonet yaklaştı önümüze doğru ve aşure dağıtmakta. Biz de “Allah Kabul etsin!” deyip aldık birer tane. Aşurelerimizin üstüne çaylarımızı içtik. İkinci çayları söylemeden yeni bir taşıt geldi, o da aşure dağıtmakta. Eşim giyim mağazalarına bakmaya gitmişti. Atacan, bu aşureden yemeyi önerdi. Gittik aldık birer kase daha. Onları bitirdikten sonra çaylarımızı söyledik. Eşim de gelince sahile inmek için kalktık. Ayasofya’nın önüne geldiğimizde orada da aşure dağıtılmakta kocaman kazanlardan. Genç biri “Ağabey, siz de buyurun, hayrımıza ortak olun!” deyince ister istemez ikramı kabul ettik. Bu gidişle şeker komasına gireceğiz. Aşureleri yiyerek sahile doğru yürüdük.

1413’te sürgüne gönderilen Şeyh Bedrettin, İznik’te yaşadı bir süre. Yürürken Koca Bedrettin’i düşündüm. Onunla ilgili bildiklerim dolaştı kafamın içinde.

Sahili boydan boya gezdik. Özellikle su kuşlarını izledik bir süre. Gölün suyu az da olsa çekilmiş. Göl suları çekilince bir bazilika ortaya çıktı. Arkeologlar, halen çalıştıkları için bu tarihsel yapıyı kıyıdan köşeden görmeye çalıştık. Ancak pek başarılı olamadık.

Sahildeki yürüyüş, gün boyu gezilerin üstüne binince iyice yorulduk. Göl kıyısında, gölgelik bir oturakta bir süre doğayı izledik. Gölün dinginliği, tinsel bir erinç vermekte. İnsan yorgun olduğunda böyle güzel bir yerde oturunca kalkmak istemiyor. İkindi geçti. İstanbul’a dönmek için yola çıkmaya karar verdik. İstemeden de olsa kalktık yerimizden. Gözümüzü, gönlümüzü göl kıyısına bırakıp yavaş adımlarla yürüdük Kılıçaslan Caddesine doğru. Efsane Kebap’ın önüne gelince içeri girdik. Serdar Baki Bey güler yüzüyle karşıladı bizi. Oturup yemeklerimizi söyledik. Fırsat buldukça da söyleştik Serdar Bey’le. İstanbul’dan, dolayısıyla gürültünün, karmaşanın, yorgunluğun kentinden kaçmış; doğa ve tarihin harman olduğu İznik’te erince ulaşmış. Onu dinledik. Biz de arada sırada konuştuk. Çaylarımızı içtik yemeğin üstüne. Oradan ayrılıp yürüdük öğretmenevine. Elimizdeki birkaç torbayı ve çantalarımızı koyduk arabamıza. Yavaş yavaş İznik’ten ayrılıp İstanbul’a doğru yola çıktık. Artık İznik ardımızda bir anı…

                                                                       Adil Hacıömeroğlu

                                                                       25 Ağustos 2023

 

1 yorum:

  1. İznik ilçesi tarihi dokusuyla , Osmanlı mimarisiyle, kültürüyle farkındalığını belli eden bir kasabadır . Çini sanatının geliştiği turkuaz renginin hakim olduğu , doğası , havası , kokusuyla renkli bir yerleşim yeridir. İznik gölünün manzarası ve sulak olması dolayısıyla bereketli topraklara sahiptir. Ben görme şansına sahip oldum . Yine gezip havasını soluyup , çiçeklerini koklayıp eski zamanlardan kültürel mirasını öğrenip yaşamak isterim. Çınar ağaçları kasabaya yıllara meydan okur gibi sonsuzluğu çağrıştırıyor.Kültür turizminde de İznik için Çini önemli bir yer teşkil ediyor. Sanat olan yerde her zama nhayat vardır. Adil hocam değerli bigileri bizlerle paylaştığınız için varolunuz.Fulya Kırımoğlu

    YanıtlaSil