2023’ün Kurban Bayramı’nı yazlıkta geçirdik. Yaşamımın her
döneminde olduğu gibi bu bayramın öngününde de içimde anlaşılmaz bir burukluk
vardı. Ev için alışverişe çıktık eşimle. İçimdeki burukluk, benimle alışverişteydi.
Burukluğum, gece boyunca sürdü; bayram sabahı giderek büyüdü.
Bayramda, özellikle çocukluğum beynimde fıldır fıldır
dönmekte. Anılarım, özellikle de mutluluk içinde, geniş ailemle yaşadığım bayram
günleri capcanlı. Doğup büyüdüğüm köyümün gömütlüğünde yatan geçmişim, çok
uzakta. Anılarımı düşündükçe yüreğimin bir yerinde, tanımsız bir acı büyümekte.
Yazlıkta bayram olmuyor. İnsan; kendini köksüz, dalsız
budaksız bir ağaç gibi duyumsamakta. Dalsız bir ağaç, en güçlü yellerde bile
gürleyebilir mi? Köksüz ağaç, fırtınalarda ayakta durabilir mi?
Bayramın birinci günü kaynanamın kurbanının kesilmesine yardım ettim. Bu sırada Şarköy Türk Hava Kurumu Başkanı Ramazan Aydoğan ile tanışıp bayramlaştık. Kurban derisini THK’ye bağışladık, ne de olsa geleneğe dönüşen eski bir alışkanlık. Biraz THK’nin tarihi ve Atatürk döneminde kurulan uçak sanayi ile ilgili konuştuk. Bir dost edinmenin sevincini yaşadık.
Koyunun etlerini eve getirdik. Kavurmayı elbirliğiyle yaptık.
Etleri ayırarak sarıp sarmaladık. Bir süre dinlendirdikten sonra onları
buzdolabına koyduk. Bir sonraki gün Hakan’ın iş arkadaşlarının geleceği söylendi.
Hiçbirini tanımıyordum. Olsun, tanışırız. Yeni dostlara gereksinmem var.
İçimdeki burukluğu, kırıklığı, az da olsa üzüntüyü bastırmak
için akşama dek kitap okudum. Bayramın ikinci günü (29 Haziran 2023) erkenden
uyandım ve kitaplara gömüldüm. Onlardan başka kimse, yüreğimdeki fırtınayı
hafifletemez. Bir ara yemek pişirmeye yardım ettim. Yine alışverişe gittik. Geri
kalan zamanlarda kitaplarımla baş başaydım.
Akşam olmak üzere... Hava karardı kararacak... Bahçede, zeytin ağacının altında
oturmaktaydım. Karşımda birden dört kişi belirdi sanki boy sırasındalar gibi.
Biri kadın, üçü erkek… “Hakan Bey’in evi hangisi?” diye sordu uzun boylu olanı.
“Burası, buyurun deyip bahçeye çağırdım onları. Onlar girerken evdekilere haber
verdim konuklarımızın geldiğini. Tanıştık güler yüzlü, konuşkan, sıcak dört canla.
Gelenler: Hakan’ın patronu Sinan Savaşkan; çalışma arkadaşları Altay Çeviköz,
Nur Hanım ve oğlu Mert…
Konuklarımızla oturduk zeytin ağacının altındaki masaya. Denizle
aramız birkaç metre… Deniz sakin… Dalgalar, ağır ve ivedilik göstermeden, tembel
tembel kıyıdaki çakıl taşlarını dövmekte. Ay ışığı alacası var. Yıldızlar,
gökyüzünün çok uzak fenerleri… Poyraz, tenleri anne şefkatiyle okşayıp
serinletmekte. Ağustosböcekleri, bir sevgilinin yürek sesiyle ezgilerini
söylemekteler. Avşa Adası’nın ışıkları ateş böcekleri gibi. Işıklar, uzak ve
ölgün... Arada, canlı ışık iplikçikleri denizde yansımakta. Ada’nın kıyılarındaki
su, turuncuya kesmiş. İstanbul’dan gelen yük taşıyan yerli ve çoğu da yabancı
bayraklı gemiler, Çanakkale Boğazı’na doğru sessizce akmakta. Çanakkale
yanından gelenler, Yedi Tepeli kente doğru özledikleri bir sevgiliye kavuşma
isteğiyle süzülmekteler martılar gibi. Işıl ışıl yanan bir yolcu gemisi,
gecenin karanlığını delercesine sularla aktı Adalar Denizi’ne.
Soframız kuruldu. Konuklarımızla lezzetli bir söyleşiye
başladık. Ardından çay… Söyleşi, bir ırmağın ılık akışkanlığında sürmekte. Kırk
yıllık dost gibiyiz. Ülkülerimiz ortak…. Birçok konuda anlayış birliğimiz var.
Dünyaya bakış açılarımız neredeyse aynı… Sinan Bey, tarih meraklısı, zeki biri…
Azıcık söyleşiden sonra karşısındaki kişinin bilgi düzeyini, birikimini, donanımını
anlamakta. Bu nedenle söyleşi kolaylaşmakta. Konu seçiminde zorluk çekmiyoruz.
Kendisiyle barışık bir adam…
Perşembe, cumaya yerini bırakırken serin geceyi ısıtmakta sıcak
konuşmalar. Konu çok, zaman dar, dostluğa özlem derin… Sözün sonu yok! Hele de
dost söyleşilerinde… Konuklarımız yoldan geldiler. Yorgun olmaları doğal… Uyuyup
dinlenmeleri gerektiğini önerdim. Kabul edip odalarına çekildiler. Biz de
masayı toplayıp kendimizi uyku meleğinin kuş tüyünden kollarına teslim ettik.
Sabahleyin en erkenci bendim, çoğu zaman olduğu gibi. Çayı
demledim. Eşimle kahvaltı tabaklarını hazırladık. Bu arada konuklarımız da serin,
sessiz bir sabahın mahmurluğunda topluca geldiler alt salonun önündeki çardağa.
Yine zeytin ağacının gölgesine sığındık sabah kahvaltısında. Güzel, mutlu,
söyleşiyle dolu bir kahvaltı yaptık. Keyif çaylarımızı da yudumladık. Artık
ayrılma zamanı gelmişti. Vedalaşıldı. Onları yolcu ettik. Çanakkale’ye doğru
dümen kırdılar. Biz de mutlu geçen bayramın ikinci gününün akşamı ve üçüncü
günün sabahının derin anısıyla yazlıktaki günlerimizi sürdürdük.
Bayram burukluğu konuklarımızla silindi yüreğimden. Demek ki
bayram yalnızlığının sağaltımı konuklarla, insanlarla olmakta. İyi insanlarla
tinsel sağlık korunabilir. Tinsel sağlık, bedeni de etkiler.
Dileğim odur ki hiç kimse bayramları, yaşamını yalnızlık
içinde geçirmesin. Tek çiçekle yaz gelmez. Bin bir çiçek açmalı ki gönlümüzün
baharında, yüreğimize yaz gelsin.
Adil
Hacıömeroğlu
4
Ağustos 2023
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder