EFES, MERYEM ANA VE GÖZLEME (Dinlence Yazıları-8)

            Öğlen güneşi tepede… Hava sıcaklığı, soluk aldırmaz düzeyde yüksek… Hele benim gibi oldum olası sıcağı sevmeyen biri için dayanmak güç. Asfalt, güneş ışınlarını yansıtmakta. Yolun üstündeki kaynamayı görmekteyiz. Güneye doğru gittiğimizden güneş, arabanın ön camına büyük yansımalarla vurmakta. Gözlerimizi korumak için güneş gözlüğü takmalı. Takıyoruz da ben sevmiyorum renkli camlarla doğaya bakmayı. Birkaç dakika sonra gözlüğümü alıp yerine koyuyorum. Oh be, şöyle dünya gözüyle ve tüm doğallığıyla çevremdeki her şeyi bir güzel göreyim. Göreyim de içime sindireyim gördüklerimi.

         Uzaktan Selçuk göründü. Nedendir bilinmez, ilk gördüğüm zamandan beri hep sevdim bu güzel yeri. Şirin ilçeye girdik. Sağda bir akaryakıtlığa dümeni kırdı eşim. Hem benzin almalıyız hem de zorunlu, doğal gereksinmelerimizi karşılamalıyız. Görevli gence yakıtlığımızı (benzin deposu) doldurmasını söyledim. O doldururken biz doğanın çağrısına uyup ayakyoluna gittik. Arabanın yanına geldiğimde eşimi görmeyince Atacan, annesinin markete gittiğini söyledi. Yakıtımızı alıp ödememizi yaptık. Eşim, eli kolu su şişeleriyle geldi. Gezimiz sırasında en çok tükettiğimiz şey; su ve benzin.

         Akaryakıtlıktan çıktık. Yavaşça Efes’e doğru gitmekteyiz. İlçe çıkışındaki iki yanı ağaçlarla bezenip gölgelenmiş yoldayız. Sağ yanımızda, bir direğin üstünde leylek yuvası görünce sağa yanaşıp durduk. Ayakta bir leylek, gagası hafifçe açık kıpırdamadan durmakta. Eşim, onun gerçek olmadığını ve yontu olduğunu savlamakta. Bense kuşun sıcaktan bunaldığı için kıpırdamadığını ısrarla savunmaktayım. Bu arada izlediğimiz leylek, bizi görmek için sağ gözünü devirdi üstümüze yavaşça. Tam bu sırada Atacan, arabada ve telefonunda oyun oynamakta. Leyleğe bakmadığı için ona kızdık. O da orada bir değil, üç leylek var demez mi? Der demez de indi. Bir de baktık direğin yanındaki müzenin kubbesinde dört leylek durmakta. Çocuk, arabanın içinden üçünü görmüş. Meğer onu oynuyor sandığımız anda o, leylekleri bizden önce görmüş. Eşim bolca fotoğraf çekti. Bu arada bizi görenler de sıralandı sağ yanda. Leylekleri görmemiz iyi oldu. Çünkü ağaçların altında az da olsa serinledik.

         Leyleklere doyduktan sonra Efes yoluna saptık. Çok geçmeden ulaştık oraya. Arabamızı eğledik. Müzeye girdik. Daha önce gördüğümüz bir yer. Ancak Atacan ilk kez geliyor. Ayrıntılı olarak gezdik her yanı, fotoğraflar çektik. Tapınak, Ata’yı büyüledi. Tiyatro karşısında heyecanını gizleyemedi. Sırtını kayaya dayamış tiyatronun en üst oturma yerine çıktık. Dolaştık basamaklar arasında. O yıllarda bu kentte kaç kişinin yaşadığı soruyor. Ben tahmini sayıyı söyleyince şaşırıyor. Demek ki burada yaşayanların hepsinin tiyatro izleme hakkı ve olanağı vardı. Antik çağda tiyatronun öneminden söz ettik gezimiz sırasında. Atacan’ın da orayı gezen birçok kişinin de merak konusu, böylesi büyük taşların nasıl taşınıp kaldırılarak üst üste konduğu. Efes’i kan ter içinde gezdik. İyice yorulduk. Acıkmadık, çok su içtik. Dinlenmeye ayıracak zamanımız yok! Sürdük arabamızı meyve bahçelerinin arasından Yedi Uyurlar Mağarası’na ikindi vakti.

         Yedi Uyurlar Mağarası’nı gezmek fazla zamanımızı almadı. İvecenlik göstermemiz gerek. Zamanımız azalmakta. Meryem Ana Evi kapanmadan yetişmeliyiz oraya. Bülbül Dağı’nın dik, dönemeçli yollarından dikkatlice çıktık. Sağımız, solumuz orman… Aşağıda bereketli topraklar yayılmakta. Yukarıya çıktıkça ferahlamaktayız.

         Vardığımızda müze, henüz kapanmamıştı. Dik yokuştan aşağı soluk soluğa hızlı adımlarla indik. Biz de koşar adımlarla içeri girdik. Neredeyse bedenimizi her yanından terler akarken gezmeye başladık. Gördüğümüz her şeyin fotoğraflarını çektik. Çeşmesinde elimizi yüzümüzü yıkadık. Su içip serinledik. Artık ivecenliğe gerek yok! Kapılar kapandı, kimseyi içeri almıyor jandarma. Olsun, biz rahatça gezip dinlenelim.

         Her yanı iyice belleğimize yazıp fotoğraflarını beynimizle çektikten sonra çıktık müzeden Meryem Ana’ya veda ederek. Yel gibi indiğimiz yokuşu yavaş adımlarla çıktık. Arabamıza bindik sonunda. Yola koyulduk. Eşim oldukça yavaş sürmekte arabayı. Hem ormanı hem de aşağıdaki ovayı izlemekteyiz. Çam ağaçlarının kokusunu ciğerlerimize doldurmaktayız soluk soluk açık camlardan. Birden önümüze bir domuz yavrusu çıktı. Onu ürkütmemek için iyice yavaşladık. Hayvancık korkudan geldiği yöne geri döndü. Olasıdır ki orada sürüsü var.

         Bülbül Dağı, bir düş gibi geride kaldı. Pazartesi öğleyin Akyarlar’da anlaştığımız otele giriş yapmamız gerek. Bu nedenle oraya yakın bir yerde konaklamalı. Önce Söke’ye varalım, dedik. Söke’ye doğru yol almaya başladık. Yanımız yöremiz üretim alanı. Halkımız, üretmek için elinden geleni yapmakta. Ne yazık ki ülkemizi yönetenler; bu gücün, bu özverinin, bu emeğin farkında değil. Savurgan yöneticiler, bin bir emekle üretilenin değerini bilmemekte. Savurganlık, en üst düzeyde. Aydın ilimizin adını okudukça içim bir başka olmakta. 1919’da işgalcilerin yaptıkları kıyımlar, yakıp yıktıkları yerleşim yerleri usumda dört dönmekte.

         Söke’yi eskiden beri severim. Kentin oturduğu ovayı, Ovayı çevreleyen Beşparmak dağlarını, Bafa Gölünü gördükçe duygulanırım. Yunanlıların işgal yıllarında Söke’yi kana buladıkları acıklı sahneyi gözümde canlandırırım. Yörük Ali Efe’nin bu topraklarda gösterdiği direnişe her geçen gün saygım artar. Onun kızanlarının İtalyan savaş gemilerinden satın alp Mehmetçiğe ulaştırdıkları silahları anımsarım hep. Yine Bafa Gölü’nden ekmeğini çıkaran emekçilerin direnişlerini düşünürüm saygı içinde. Ayrıca dağ köylerindeki toprak savaşımı düşer önüme kahramanlık öyküleriyle. O savaşımın öncülerinden Durmuş Uyanık gelir gözümün önüne atalarından gelen direnme gücüyle.

         Söke’ye girdik. Amacımız kalacak yer bulmak ve karnımızı doyurmak. Öğretmenevi çoktan kapanmış. Koskoca kentte öğretmenlerin bir çatısı olmasını çok gördüler. Pazar günü olduğundan kentte açık aşevi yok! Açık olanı da biz bulamadık. Amacımız bir esnaf aşevinde keyifli bir akşam yemeğiydi. Sabahtan beri yemek yemedik. Ne yazık ki amacımıza ulaşamadık.

         Sürdük arabamızı Milas’a doğru. Çöp şiş yiyelim, dedik de ateş pahası. Fırsatçılık üst düzeyde, kantarın topu iyice kaçmış. Söke ardımızda kaldı çoktan, yavaşça ilerlemekteyiz. Yolun 17. kilometresini geçince sağda bir tabelada “Tariş Dinlenme Tesisleri” yazmakta. Arkada Tariş Zeytinyağı Fabrikası var.  “Gözleme” sözcüğü ilgimizi çekti. Eşim: “Ben, çöp şişten vazgeçtim; gözleme yiyeceğim deyip içeri girdi. Arabayı eğledi. İndik. Selam verip aldık. Sanki kırk yıllık dostlarla karşılaşmışız gibi bir içtenlik ortamı var. Bizi karşılayan Söke-Karakayalı Afet Hanım’la eşi Ali Bey. Ayaküstü söyleşmeye başladık. Yorgunluğumuz çok. Sıcaktan bunalmışız. İnsana, insan sesine, dostluğa gereksinim duymaktayız. Böyle olunca tam da yerine düştük. Onların gözlerindeki sıcaklık, sözlerindeki dostluk, yüzlerine yayılan gülümsemeleri tüm yorgunluğumuzu alıp götürdü.

         Biz, bir yandan ayaküstü söyleşip bir yandan da oturacağımız masayı seçerken bir kişi daha geldi yanımıza. “Hoş geldiniz.” dedi. İnce ve saygılı bir insan. Tanıştık. Adı, Mehmet İz... Buraya işleten o. Aynı zamanda kooperatifin başkanı. Yalınızca kooperatif mi? Geçmişte birçok derneğin yönetiminde yer almış, siyaset yapmış. Özellikle eğitim ve okullarla çok ilgili. Sordum hangi köyden olduğunu? “Avşar” dedi. Anlattı köylerinde olan biteni. 12 Eylül’de başta Durmuş Uyanık olmak üzere köylülerinden bazılarının nasıl işkence gördüklerini söyledi. Avşar ve çevre köylerde bir bilinç sıçraması var. Haksızlığa, sömürüye karşı çıkan bir devrimci gelenek yerleşmiş. Aydınlıkçı olup partide örgütlenmek onlar için bir savaşım yolu. Doğu Perinçek’in iki yıl önce köylülerinden birinin düğününe geldiğini söyledi bize. Geçmişte olanları anlattı gururla biz de dinledik hayranlıkla.

         Gözlemelerimiz geldi. Yanına domates ve zeytin konmuş. Yaşamımda yediğim en lezzetli gözleme ve zeytinler... Üçümüz de bitiremedik gözlemelerimizi. Arta kalanları sardırıp yanımıza aldık. Ne de olsa yola gitmekteyiz. Gözlemeleri, Afet Hanım yaptı güler yüzüyle. Güler yüzle yapılan yemeğe bolca sevgi katıldığından lezzetli olmakta önünüze gelen. Ödediğimiz para insanın canını da kesesini de yakmayacak. Ayrıca kahvaltı, menemen, köfte, kavurma, kızartmalar yapmaktalar. Kazık yerine yemek yemek isteyenlerin uğraması gereken bir yer. Ayrıca burada kooperatifin ürettiği zeytin ve zeytinyağı da birinci elden satılmakta.

          Ne yazık ki dönüşte oradan geri dönmediğimiz için uğrayamadık Tariş Dinlenme Tesisleri’ne. Zor da olsa dostlardan ayrılmanın burukluğuyla vedalaşıp ayrıldık. Yolcu yolunda gerek. Üstelik nerde geceleyeceğimiz belli değil. Çoktan hava kararmış bile. Artık Milas yolundayız.

                                                                       Adil Hacıömeroğlu

                                                                       7 Ağustos 2023

          

 

 

1 yorum: