KIRMIZI KARDİNAL VE YAPINCAK ÜZÜMÜ (Dinlence Yazıları-3)


         Şarköy ve Mürefte dendiğinde insanların usuna, zeytin ve üzüm gelir. Bu yıl, Mürefte’ye erken gidip erken ayrıldığımızdan gözlerimiz ve sofralarımız doğal bir güzellikten, damaklarımız da erişilmez bir tattan mahrum kaldı. Çünkü üzümlerin ermesine biraz daha zaman vardı. Biz de Mürefte’nin üzümleri yerine, kiraz ve dutlarını yedik.

         Kirazları, dolgun ve lezzetli… Kirazların en güzel yanı ise köylerden sabahleyin erkenden ya da bir gün öncesinin akşamı toplanıp Mürefte’nin merkezindeki caddedeki tezgâhlarda satılmaları. Bu lezzetli cennet meyvesi, uzun yollardan gelip kentlerin meyve ve sebze hallerinde beklemediğinden aroması capcanlı, meyveler dipdiri. Kesemiz el verdiği sürece biz de bu kirazları satın alıp yedik.

         Mürefte’de neredeyse her evin bahçesinde dut ağacı var. Bu yıl, dutlar lezzet toyu verdi. Dallar, meyveleri çekemez oldu. Dut dalları, meyvelerin ağırlığından aşağı salındı. Çok bereketli bir meyve…. Her sabah, dalında olgunlaşmış meyveler bulmak olanaklı. Gizli, fark edilmeyen bir çalışması bu ağacın. Akşam yenmez durumdaki meyveler, sabah kalktığınızda birer bal peteği.

         Biz de “Kiraz ‘dut yetişmese beni yiyenin boynunu sapıma döndürürüm.’ demiş.” atasözü uyarınca boynumuzun kiraz sapına dönmemesi için dut yedik kirazdan sonra bolca. Doğa ana neyi, ne zaman, nasıl yiyeceğimizi belli bir düzene, sıraya, izlenceye bağlamış. Doğanın düzenine uyduğumuzda sorun yaşamıyoruz. Büyük sorunlar, doğanın düzenini bozup onu kendimize uydurmaya başladığımızda ortaya çıkmakta.

         Yazlık evin önünde oturmaktayız gün boyu denize kar ve rüzgâra karşı. Zamanımızın çoğu burada geçmekte. Bir gölgelik oluşturulmuş zamanında bir sarmaşıkla. Sarmaşık büyüyüp gövermiş her yanı sarmış. Küçük küçük meyveleri var, ancak yenmiyor bunlar. Gün boyu dökülmekte bu çiçeğimsi meyveler. Çardağın altına örtü gerdik önlem için. Üç öğün yemeğimizi burada yemekteyiz. Çiçek ve meyvenin olduğu yerde arı, sinek ve diğer böcekler de bolca olmakta. Tabaklarımıza bu çiçeğimsi yenmez meyvelerin yanı sıra sinek, arı ve diğer böcekler de düşmekte ara sıra. Bu soruna köklü çözüm bulmalı.

         Mürefte’ye alışverişe gitmiştik eşimle. Baktım satıcının yanında satılık asmalar var. Üzerlerinde üzümlerin türleri de yazılı. Yörenin en ünlü iki üzümü olan kırmızı kardinal ve yapıncak türü iki asma aldım. Eve geldik. Bir bardak çay içtikten sonra kolları sıvadım. Atacan’dan (11) bana yardım etmesini istedim. “Sen gençsin, güçlüsün gel bana yardım et! Ben, tek başıma bu iki ağacı dikemem. Hem senin elin değerse bu dikim işine, bu meyveler tutar.” dedim. O da yalancı pehlivanlar gibi koştu yanıma. Elimde bel, kazmaktayım birinci çukuru. O da bir kürek aldı. Kuyunun dibinde biraz toprak bıraktım. “Ben yoruldum, şu toprakları küre bakalım.” dedim. Girişti işe. Yaşamında ilk kez kürek tutuyor çocuk. Nasıl tutacağını, toprağı nasıl atacağını bilmiyor. Onun için de beceremiyor toprağı küremeyi. Küreğin sapı, orasına burasına çarpmakta. Yanlış yapmadan doğru olmaz. Bu nedenle oturduğum yerde çayımı yudumlamaktayım sabırla. Annesi dayanamadı, küreği aldı elinden. Çocuk gurur meselesi yaptı bunu. Çöktü çukurun başına elleriyle çıkardı toprağı.

         Sıra ikinci çukura geldi. Yine belle kazmaya başladım. Toprakları çukurun yanına yığmaktayım özenle. Yine birazcık toprak bırakıp Atacan’dan yardım istedim. Bu kez kürekle girişti yeniden işe. Kan ter içinde attı toprağı. İş bitince mutlu bir gülümsemeyle bana bir bakış attı “Başardım!” dercesine. “Biraz dinlen.” dedim. Oturdu yanıma “Muzaffer Romalı General” gibi. “Biraz dinlen, sonra dikeriz asmaları.” dediğimde “İyi iş çıkardık değil mi?” dedi gururla. Artık işin ortağı, öznesi olmuştu.

         Azıcık dinlendikten sonra kalktık. “Gel, asmalara dikeceğimiz kuyulara birer yatak yapalım. Kökleri rahatça büyüsün.” dedim. Gözüme baktı, nasıl yapacağımızı sorar gibi. Biraz kuru yaprak topladık zeytin ağaçlarının altından. Onları çukurların dibine serdik özenle. Onların üstüne taşsız, çöpsüz temiz toprak ufaladık yapraklar örtüldü. Hangi çukura hangi asmayı dikeceğimizi sordum ona. O kararını verdi. Evin sağına yapıncak üzümünü, soluna da kırmızı kardinali dikmeye karar verdi.

         Önce yapıncak asmasını yerine yerleştirdim. Atacan’dan tutmasını istedim. O, özenle tutarken asmayı ben, toprakları küremeye başladım dibine. Dikim işi bitti sayılır. Çocuğa verdim küreği, kalan toprakları atsın diye. O toprakları ciddiyetle doldurdu fidanın dibine. Kalkıp düzelttim toprağı. Sıra kırmızı kardinalde… Aynı çalışma düzeni içinde onu da diktik. Atacan’a, asmalara can suyu vermesini istedim. O da sevinçle yaptı bu işi.

          “Bu asmalar senin, sen emek verdin.” dedim. “Yok!” dedi “Birlikte diktik, ikimizin...” diye yanıtladı beni. Kabul ettim söylediğini. Ondan her sabah sulamasını istedim asmaları. O, bu önerimden mutlu oldu. Yazlıktan ayrılıncaya dek suladı onları. Her gün “Büyüdüler mi?” diye sorup kontrol etti asmaları. Ben de önce kökleri tutunuyor toprağa, böylece büyümeye hazırlandıklarını söyledim ona. 

        Üzümü oldum olası severim. Yapıncak üzümü güzel ve lezzetli. Ancak kırmızı kardinal üzümü benim için ayrı bir tat. Onun görünüşü, lezzeti, çiğnenmesi, ağızda bıraktığı tat bir başka. Bakalım asmalarımız büyüyüp meyve verecek mi? Bize gölge yapan sarmaşığın yerini alıp serinlik verecekler mi altlarında oturanlara?

         Çocukluğumdan beri çok ağaç diktim. Diktiklerimin çoğu ulu ağaçlar oldu. Ancak bu asmalar çok değerli. Çünkü Atacan’la ortak emeğimiz var. Kazaya belaya uğramazlarsa boy atarlar gelecek yaza dek. Şimdi heyecanla beklemekteyiz bir yıl sonrasını. Sonunda Atacan’ın dikili ağacı oldu.

                                                                       Adil Hacıömeroğlu

                                                                       2 Ağustos 2023

5 yorum:

  1. En önemlisi de hiçbir yapay ilaca sulamaya gerek duymayacak, yöre iklimine uygun ağaçları çoğaltmak. Emeğinize sağlık

    YanıtlaSil
  2. Ne mutlu sizlere. Asmalarınız dallansın, yapraklara bulansın, salkımlar taneli gür sarksın.

    YanıtlaSil
  3. Değerli Adil Öğretmenim , ne güzel Atacan’ la birlikte iş yapıp vakit geçirmişsiniz .Ellerinize, emeğinize sağlık. Kendi emeğinle üretilen ağacın meyvası daha da lezzetli olur . ileride ne güzel yerken anılarak tadılır.Asma’ın ömrü de bakılırsa uzun oluyor toplaması da zevkli , büyüdüğünü görmek keyif verir.En güzeli meyvasınının olduğu görmek , üretip emek vermek . İki üzüm çeşidi de çok güzel ben de çok se verim .Yapıncak asma yaprağı bildiğim kadarıyla Tekirdağ’ın coğrafi işaretli ürünü oldu.Asma yaprağının ve meyvasının yararları pek çoktur şifalıdır.Afiyetle yemek nasip olsun .👏👏🙏🏻🍇🍀Fulya Kırımoğlu

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Fulya Hanım, ne yazık ki geçen yıl diktiğimiz asmaların meyvelerini yiyemeyeceğiz. Çünkü bu yıl gittiğimizde iki asmanın da sökülüp götürüldüğünü gördük. Yazık oldu emekler...

      Sil
    2. Değerli Öğretmenim , canınız sağolsun üzüldüm maalesef insanoğlu duyarsız emek dışında insanın hayallerini de yok ediyorşar. Atacan üzülmüştür , Birileri yaparken , başka birileri yok ediyor. Bilmeden yazdım, bir de ben üzdüm sizi kusura bakmayın. Saygılar, sağlıkla kalınız🙏🏻Fulya Kırımoğlu😳😣

      Sil