DENİZLİ’DEN UŞAK’A (Dinlence Yazıları-17)


         25 Temmuz Salı sabahı, erkenden kalktık. İyice dinlendik sayılır yeniden yola çıkmak için. Sıkı bir kahvaltı yaptık. Bol çay içtik üçümüz de. Odadaki az sayıda eşyayı, sırt çantama koymuştuk zaten. Denizli’ye veda vakti geldi. Öğretmenevinin yanındaki boş arsadaki arabamızın yanına gittik. Zaman geçirmeden yola çıktık.

         Kentin içinden yavaş gidiyoruz ki geçtiğimiz yerleri iyice görelim diye. Afyon-Ankara yoluna çıktık. “Oduncunun gözü omçada olur.” atasözü uyarınca eşimin gözü yol boyunca sıralanan tekstil ürünleri satan dükkânlarda. Bu nedenle yavaş gitmekte. Akhan köprüsüne geldiğimizde bir çocukluk anım gözümde canlandı ve eşime anlattım bunu.

         İlkokuldaydım sanırım. Babamla Denizli’ye deve güreşi izlemeye gitmiştik. Güreşler bitince İsabey otobüsüne bindik kasabamıza dönmek üzere. Akhan’a geldiğimizde her iki yönden gelen taşıtlar durduğundan yol kapalıydı. O zamanlar Akhan köprüsü daracıktı. Ancak iki araba karşılıklı olarak geçebilirdi. Zaten yol da gidiş geliş çift şeritti. Hava çok sıcaktı ve biz otobüsün içinde bunalmıştık. Öğrendiğimize göre trafik kazası olmuştu köprünün girişinde. Üç yabancı genç gezginin bulunduğu bir kaptıkaçtı ile bir araba çarpışmıştı kafa kafaya. Üç sarışın gezginden birinin başından kanlar akmaktaydı. Orada toplananlardan yabancı dil bilen olmadığından gezginler, dertlerini kimseye anlatamıyordu. Dertlerini anlatamayan gezginler, adeta çırpınmaktaydı. Trafik polisleri yetişti. O sırada arabalardan birinden İngilizce bilen biri indi ve gezginlerle iletişim kuruldu. Sonrasında yol açıldı ve herkes yoluna gitti. Benim gördüğüm ilk trafik kazası olduğundan yıllardır bugünkü gibi anımsarım bunu.

         Önce bir havlucunun önünde durdu arabamız. Fabrika satış mağazasıymış. Eşim, neredeyse tüm raflara baktı. Sonunda birkaç parça bir şey aldı. O, raflara bakarken arada sırada beni çağırıp görüşüme başvurdu. Ben de bir an önce yola çıkmak için hep olumlu yanıtlar verdim ona. Onu beklerken bana, sade Türk kahvesi ısmarladı çalışanlar mağazanın önündeki çardakta. Atacan da maden suyu içti. Kahvenin ardından iki çay içtim. Sıcak, ortalığı kavurmakta. Çalışanlarla söyleştik. Neyse ki alışverişi bitirip ayrıldık oradan.

         Yeniden yola koyulduk. Eşimin gözü mağazalarda… Afyon yolunun 13. kilometresinde eski Böceli, yeni adı Pınarkent’teyiz.  Sağda, önünde giysi sepetleri olan bir dükkânda eğledi arabayı. Anında indi aşağıya. Biz de indik çaresizce. Mağazanın adı: GÖZTEKS-GÖZLÜKAYA TEKSTİL… Önde güler yüzlü bir adam… Eşim, giysilere bakarken ben dükkân sahibiyle konuşmaya başladım. Tam girişteki sepette bordo mavi renkte Trabzonspor yastıklarını fark ettim. Baktım, diğer takımlarla ilgili hiçbir şey yok! Sordum: “Bu Trabzonspor ilgisi nereden geliyor?” diye. “Tavaslıyım.” dedi. “Bunun ilgi, değil sevgi” olduğunu ekledi sözüne.  Sonrasında ise “Trabzonluların mertliğini, açık sözlülüğünü severim.” dedi. “Denizli’de Trabzonspor bayrağını dükkânına asan ilk kişiyim.” diyerek sürdürdü sözlerini. Benim Trabzonlu olduğumu öğrenince daha çok sevindi. “Annem Çallı…” dedim. Bana ayaküstü birkaç tane Çallılarla Tavaslılar arasında geçen fıkralar anlattı.

         Halkımızın sırtı yere gelmez. En zor koşullarda bile gülmeyi biliyor. Bu da yaşama bağlılığından gelmekte insanlarımızın. Bazı fıkraların farklı, öznesi ve nesnesi değiştirilmiş biçimlerini dinledim yurdumun dört bucağında. İnsanımız, konuşmayı da dinlemeyi de sevmekte. Kısacası yarenlik etmekten mutlu olmakta. GÖZTEKS’in sahibi, Gökhan Gözlükaya… “Dün Tavas’taydım.” deyince iyice dertlendi. “Üzme kendini! Sizi tanısaydım, arardım.” Tavas tarihinden konuştuk bir süre.

         Bazı insanlar vardır ilk kez karşılaşırsınız onunla. Öyle bir söyleşirsiniz ki içten ve sıcak… Sanki kırk yıllık arkadaşsınız. Gözlükaya da öyle… Zor bela ayrılıyoruz oradan. Eşim birkaç şey alıp ödemeyi yaptı. Vedalaşırken telefonumu aldı, telefonunu verdi.

         İsabaey’e uğrarsak birkaç günde çıkamayız oradan. Çünkü akrabalarım bizi bırakmaz. Bizim de gezimiz yarım kalır. Çivril üzerinden Uşak’a yöneldik. Beşparmak dağlarının görkemine sığınarak Çökelez’in kartal duruşuna baktım bir süre. Sonra İsabey, gözden yitinceye dek düşlere daldım. İlk fırsatta ana topraklarına geleceğim. Kahvesinde oturup eski dostlarla yarenlik edeceğim.

         Çivril’e yaklaştıkça bir gelişmişlik ilgimi çekmekte. Köyler düzenli, temiz… Ufak tefek atölyeler var. Çivril, çok büyüyüp gelişmiş. Bu büyüme hormonlu yapsatçı büyümesi değil. Sanayi kuruluşları var. Çoğu tarıma dayalı… Demek ki toprağına sahip çıkıp yatırım yapan varsıllar var burada. Bol para kazanıp memleketine sırtını dönenler az sanırım Çivril’de. İlçe merkezi de bakımlı ve düzenli. Demek ki bakınca bağ oluyor.

         Çivril’de fazla eğleşmeden Uşak’a doğru gittik. Buğday hasadı bitmiş. Tarlalarda saman balyaları dizi dizi. Bazı yerlerde buğdaylar yığılmış havalanıp biraz kurusun diye. Anız dolu toprakta karnını doyurmaya çalışan keçi ve koyun sürülerini gördükçe mutluluğum bin kat artmakta. Bir yerde buğday varsa orada koyun da yetişir. Bu ikili Anadolu bozkırının iki büyük bereketi.

         Hani bir manken: “Çobanın oyuyla benim oyum bir olur mu?” demişti ya… O geldi usuma birden. Dosdoğru söylemiş bu sözü, ağzına sağlık. Evet, onlarca koyunu, keçiyi sabırla çoğaltıp yetiştiren sonrasında da kentlinin sofrasına çeşni katan çobanın oyuyla senin oyun bir değil. Ekim ayında toprağa buğday tohumunu ekip ılık güzü, dondurucu kışı, yağmurlu baharı sabırla geçiren ve tarlasındaki tohumun bereketli olması için umut üstüne umut besleyen köylünün oyuyla senin oyun bir olur mu hiç? Yaz sıcağında tırpan sallayan, saman balyası yapan, buğdayı eleyerek çerden çöpten ayıran, sonrasında da onu, senin sofrana getiren o kutsal ellerin oyuyla senin oyun aynı olsa haksızlık olmaz mı? Sen, hiç düşündün mü sofrandaki en leziz pasta ve kurabiyelerin ununun nasıl üretildiğini? Sen hiç kafa yordun mu yerle gök arasındaki uçsuz bacaksız bozkırda, vahşi kurt sürülerinden koyunlarını kurtaran çobanın kavalındaki yürekliliği, üretme aşkının ezgisini? Önünde çatal ve bıçağınla bin bir nazla yediğin o bifteğin nasıl bir emekle tabağına geldiğinin farkında mısın?

         Evet, çobanın oyuyla senin oyun bir olamaz. Köylünün oyuyla senin oyun aynı değil. Üretenle üretmeyen arasındaki farkı bilmek gerek. Senin bir oyunun olduğu yerde çobanın on oyu olmalı ki hak yerini bulsun, senin de karnın doysun.  Atatürk: “Köylü milletin efendisidir.” sözünü boşuna mı söyledi sanıyorsunuz. Köylümüz, zamanı geldiğinde cepheye koştu yurdunu savunmak için. Sen ne yaptın? Bu köylüler, bu çobanlar korona salgınında bile halkımızı aç bırakmadılar. Ürettiler, ürettiler, ürettiler…

         Biçerdöverler kuzeye doğru gitmekte. Demek ki Kütahya yanlarında hasat yeni başlıyor. Güneyde işi biten biçerdöverler, gurbete çıkmaktalar.

         Sivaslı (Uşak) ilçesine girdik. Kısa bir mola verdik. Küçük bir alışveriş yapıp bankadan para çektim. Belediye’nin karşısında, yolun kıyısında Atatürk ve İnönü’nün birlikte anıtları var. Anıt, Tankut Öktem’in yapıtı… Bu topraklar, işgalci Yunanlıların tepelendiği kutsal yerler. Böyle olunca Atatürk ve Kurtuluş Savaşı anıtları daha da önem kazanmakta. Burada bir kent alanı yok birçok kentimizde olduğu gibi! Bu, büyük eksiklik… Böyle olunca anıt, apartmanların gölgesine kalmış gibi. Bir gün Sivaslı’ya yakışır bir kent alanı yapılırsa çok sevinirim.

         Öğleden sonra Uşak’a vardık. Çok acıktık ve sıcaktan bunaldık. Azıcık dinlenmeye hakkımız var. Gezmek için dinlenmek gerek.

                                                                                Adil Hacıömeroğlu

                                                                                16 Ağustos 2023

        

        


2 yorum:

  1. Adil öğretmenim, Çivril’i akp yönetiminde, hani şu perinçeğin kendi partisinden fazla sevdiği akp tarafından yönetilmekte. Çivril’in çok daha zenginleri İstanbul da hatta beşi bir yerdedirler. Yazınız güzel di alkışlıyorum. Azcık ayrıntıya girivereyim demiştim de,affola

    YanıtlaSil
  2. Adil hocam anılar güzeldir .Sayeniz de biz de gezip öğreniyoruz . Denizli’ de geçerken tekstil ürünlerinden , pamuklu dokuma hepimiz istifade ediyoruz.Sağolunuz.Esen kalınız👏🙏🏻🍀🌺📚Fulya Kırımoğlu

    YanıtlaSil